Gönüllü Yazar/Paylaşımcı - Leyla İrten


Soru: Antalya;  2. Akdeniz Bienalinde olmalı(mı)? 

Soru sormak aslında cevapların az çok tahmin edilmesiyle de ilintili olmaz mı çoğu kere. Hani bir “sesli duyalım da rahatlayalım “ deyip yeni bir beyin fırtınası ortamına zemin hazırlar sorular.

Başlık sorum işte bu türden;

Sanat şehri Antalya derken; ekteki basın bülteni (bkz. aşağıdaki basın bülteni) 2._akdeniz_bienali_basin_bulteni_99024.doc, Antalya ile iş birliğine hazır, bünyesinde Antalyalı değerli sanat gönüllülerinin de olduğunu gördüğümüz; Çukurova Çağdaş Sanat Kültür ve Eğitim Vakfı (ÇUKUROVA ÇAĞDAŞ) tarafından düzenlenen. 2. Akdeniz Bienali / Çağdaş Sanat'a ait. Fakat Antalya da Akdeniz Bölgesinde yer aldığı halde nedense bienalin içerdiği şehirlerden birisi değil. Soru da bu; Antalya bu oluşumun içinde neden yok ve/veya olmalı(mı)?

 

“2 yılda bir “anlamına gelen bienallerin ilki 1895 yılında Venedik'te kullanılmış ve Venedik Bienali, dünyanın en eski bienali olarak bilinir. Sanatın ve kültürün çeşitli yönlerini keşfetmek ve sergilemek için bir platform sunan Türkiye'de de 1987 yılından beri düzenlenen ve her iki senede bir tekrarlanan Uluslararası İstanbul Bienali önemlidir. Yakın zamanda gerçeklesen Mardin Bienali de çok özeldi. Örnekler arasında Çanakkale Bienali'nden bahsetmemek de olmaz.

 

Bir sanat bienali düzenlemek, sanat dünyasına katkıda bulunmanın yanı sıra düzenleyen şehrin kültürel profilini yükseltmek ve sanat turizmini teşvik etmek için de büyük bir fırsattır. Bu nedenle, bir bienal düzenlemek, sadece sanat yönetimi ve  organizasyon becerileri gerektiren bir iş değil, aynı zamanda bir şehrin sanat ve kültür mirasına katkıda bulunma sorumluluğunu da taşır.

 

Tüm sanat çevrelerince de malum; bienallerin dünya çapında sanat ve kültür alanında oynadığı rol; onları sadece sanatçılar ve sanatseverler için değil, aynı zamanda şehirler ve ülkeler için de değerli kılar. Bienaller, ev sahibi şehirlerin kültürel imajını güçlendirir ve turizmi teşvik ederken, sanatın evrensel dilini konuşarak farklı kültürler arasında köprüler kurar. Bienal mekanları da, etkinliğin başarısında büyük rol oynar.

Bir Bienal  sırasında; örneğin, İstanbul Bienali  şehrin farklı noktalarındaki mekanlarda sergiler düzenleyerek, sanatı şehrin dokusuna entegre ediyor  ve izleyicilere farklı deneyimler sunuyor. Bienaller, sanatın sadece estetik bir zevk olmanın ötesinde, toplumsal sorunlara dikkat çekme ve kültürel anlayışı geliştirme gücüne sahip olduğunu gösteren etkinlikler olduğunu da unutmuyoruz tabii.

 

Bienaller, sanatçıların yeni eserlerini tanıttıkları, sanatseverlerin yeni trendleri keşfettikleri ve kültürel diyalogların teşvik edildiği dinamik ortamlar. Ayrıca, küratörler tarafından yönetilen bu etkinlikler, genç sanatçıları keşfetme ve onlara uluslararası bir sahne sunma fırsatı da sağlıyor. Bienaller, sanat dünyasında yenilikçi fikirlerin ve eserlerin paylaşıldığı, sanatın toplumsal ve kültürel etkilerinin tartışıldığı önemli buluşma noktaları gerçekten.

 

Bu genel ve herkese malum bilgiler çerçevesinde, özveri ve güçlü bir koordinasyon ile gerçekleşmiş olan gerek Çukurova Kültür Girişimi, gerek Çukurova Çağdaş Sanat Kültür ve Eğitim Vakfı (ÇUKUROVA ÇAĞDAŞ), gerekse Akdeniz Bienal / Çağdaş Sanat için başta ÇUKUROVA ÇAĞDAŞ öncü kuruculardan ve Vakfın Genel Danışmanı Ve Koordinatörü Ekrem Kahraman'ı olmak üzere bütün ilgili diğer yetkilileri yürekten kutluyorum.

(Burada yeri gelmişken; bu hareketin önemli ismi Ekrem Kahraman ile yapmış olduğum söyleşinin bağlantısını da, ilgili detaylara ışık tutmak amaçlı buraya bırakmak isterim https://www.goart.club/ekrem-kahraman---birsanathazinesi)

 

Bu yazıda neden Antalya olmalı(mı) ve neden yok ya da nasıl olur sorularını Akdeniz Bienali / Çağdaş Sanat'ın yetkilileri ile de görüşmek istedim.  Çukurova Çağdaş Sanat Kültür ve Eğitim Vakfı (Çukurova Çağdaş)n adına 2. Akdeniz Bienali Direktörü Tansel Türkdoğan, ile bu söyleşiyi keyifle tamamladığımda tekrar sormak istiyorum;

Antalya sanat çevreleri ne düşünüyor?

Kim elini taşın altına koyacak ve

Adında “Akdeniz” geçen inisiyatife kim Antalya’yı dahil edecek?

Prof. Dr. Tansel Türkdoğan, hem “küratörlük” konusunda öğrenciler yetiştirmiş bir akademisyen, hem Çukurova Çağdaş Sanat Kültür ve Eğitim Vakfı (ÇUKUROVA ÇAĞDAŞ) kurucularından, hem 1. Akdeniz Bienali / Çağdaş Sanat'ın 3 küratörden (Tansel Türkdoğan, Fırat Arapoğlu, Seyhan Boztepe) birisi ve şef küratörü, hem de 2. Akdeniz Bienali / Çağdaş Sanat'ın  genel direktörü ve koordinatörü olarak, bienalin ulusal ve uluslararası organizasyonu ve çağdaş sanat hakkında kitapları olan, derinlemesine bilgi sahibi bir isim...

Tansel Bey’le bienal ile ilgili keyifli sohbetimiz bazı başlıklar altındaki sorularla şekillendi.

 

Sorularla ilerlemeden bilmek gerek…

 

“AKDENİZ BİENALİ” NASIL HAYATA GEÇTİ?

Her şey tabii ki hayal kurarak başlıyor. Çok zengin bir coğrafyadayız, kültürel zenginlikle, sanatın bir araya gelmesi fikri çok değerli. Bienal ÇUKUROVA ÇAĞDAŞ'ın temel hedefleri / ilkeleri doğrultusunda ve esas olarak Akdeniz Bölgesi  coğrafyası ve kültürel uygarlıkları ile çağdaş sanat birikimlerinden örnekleri sunmak amacıyla ilki 2023 yılında Çukurova Bölgesinde (Tarsus / Mersin / Anamur /  Adana / Antakya / Hatay / Osmaniye / Kahramanmaraş / Afşin) esas olarak Akdeniz Bölgesi ülkeleri odağında ve uluslararası olarak aynı kentlerde aynı anda ve birlikte  Mediterrannean Biennial (Contemporary Art) / Akdeniz Bienali (Çağdaş Sanat) olarak düzenlendi. Bienalin ikinci edisyonu 15 Nisan – 30 Mayıs 2025 tarihleri arasında planlanıyor. Akdeniz bölgesinde yer alan (mevcut savaş ortamına rağmen nedeni ile şimdilik bazı tereddütlerimiz olsa da başta Suriye, Ürdün, Lübnan, İsrail, Filistin, Mısır, Libya, Cezayir, Tunus, Fas, Portekiz, İspanya, Fransa, Monako, İtalya, Slovenya, Hırvatistan Sırbistan, Karadağ, Kuzey Makedonya, Bosna - Hersek, Arnavutluk, Yunanistan, Malta, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, İran, Irak, Afganistan, Hindistan vb. diğer ülkelerin yanı sıra ülkemizden çağdaş sanatçıların katılımlarına dayalı bir programdan bahsediyoruz.

 

TEMA

Akdeniz Bienalinin ikincisinin teması nedir ve bu tema seçilirken hangi faktörler göz önünde bulunduruldu?

Akdeniz Bienalinin ikincisinin temasıyla ilgili olarak İtalyan şef küratörümüz  Dr. Vittorio Urbani ile görüşmelerimiz devam etmekle birlikte “Anlamlar Evi” ve/veya “Anlamlar Odası” gibi bir kavram üzerinde duruyoruz. Bu bizim için çok değerli, çünkü bahsettiğimiz Çukurova, Akdeniz, Akdeniz kıyısındaki bütün ülkeler insanlık uygarlığı için çok değerli bir coğrafya ve kültürlerin diğer kıtalara yayıldığı noktalardan bir tanesi.  O yüzden anlamlardan bahsetmek için çok uygun bir coğrafya. Hele hele bugünlerde Ortadoğu Bölgesinde çalan savaş tam tamlarına bakıldığında bunun ne anlama geleceği çok daha iyi anlaşılacaktır diye düşünüyoruz...

Böyle bir kavram üzerinde yoğunlaştık. Hepimizce malum; kavramsal çerçevesi iyi belirlenmemiş, bienal amacına ulaşamaz. O yüzden; “Anlamlar Evi” kavramı bizim için de küratörümüz Vittoro Urbani’nin ortaya attığı ama bizim de çok hoşumuza giderek halen benimsediğimiz ve uygulamayı düşündüğümüz bir başlık oldu. Yine de; dediğim gibi görüşmelerimiz devam ediyor, nihai noktaya varılmış değil ama bunun üzerinden gidecekmişiz gibi görünüyor...

 

KÜRATÖRLÜK YÖNÜNDEN

2. Bienalin küratöryel sürecinde karşılaşılan en büyük zorluklar nelerdir ve bu zorlukların üstesinden gelmek için hangi stratejiler izlenmiştir?

Aslında birinci bienal, tabii çok büyük deneyimler yaşattı bizlere. Yani bu çapta büyük bir küratöryel proje benim için de bir ilk oldu. Daha küçük çapta birçok çalışmam var. Yurt dışında devlet adına sergiler de götürdüm. Onların küratörlüklerini de yaptım ama bu tabii hiçbir devlet bağlantısı olmayan tamamen biraz şövalye ruhuyla yaptığımız ve aslında büyük maddi olanakların olmadığı geniş kapsamlı bir “gönüllülük” çabasıyla ilerleyen bir alanda gerçekleşti. Buradan büyük bir deneyimler kazandık. Küratöryel işler biliyorsunuz çok kapsamlı. Küratörler sadece sanatsal seçkiler, küratörler, seçkiler, mekanlar sanatsal kurgusu ile ilgilenmiyor. Etkinliğin Halkla İlişkiler yönünden, kavramsal çerçevesine hatta güvenlik meselesine kadar bir çok konuyu içeriyor.  Sanatsal etkinlik yönetiminin içine girdiği bir çok olası problem var. Türkiye'de bugün gerçekten bienal diyebileceğimiz bütün pratikler, büyük özveriler ve küçük bütçelerle gerçekleşiyor. Istanbul bienali hariç; çünkü orada bir Koç Grubunun 20 yıllık ana sponsorluk desteği söz konusu. Bizimki gibi Anadolu'da yapılan bienaller daha çok büyük özverilerle gerçekleşiyor. Karşılaşılan en büyük problem bu. Onun dışında sanatçı temini de önemli bir diğer konu. Ben geçen yaz kültür müsteşarlığı ile, deyim yerindeyse, çok ciddi mesai yaptım, sürekli onlarla birlikteydim; çünkü onların mali desteği ve sanatçı portfolyolarını izleme durumu söz konusuydu. Dolayısıyla bunlar bir küratör seçkisi ve küratöryel çalışma için 

en problemli kısımlar. Ama bizim birinci Akdeniz Bienali'nde büyük bir şey başarıldı ve çok değerli bir şey başarıldı. İkinci bienalde tabii yine çok deneyim sahibi Vittorio Urbani gibi profeyonel bir küratör karakteri var karşımızda. Onun

da ilişkileri son derece zengin, bir problem yaşamadan sonuna kadar gidersek bize de kendisine de karşılıklı olarak büyük katkılar sağlayacağını düşünüyorum...

Öte yandan ikinci bienalimizin bütçesinde bu yıl tümüyle ilgili kentlerin yerel kaynaklarını kullanmayı planlıyoruz şu günlerde...

 

FİNANSMAN VE SPONSORLUK

Bienalin finansmanı ve sponsorluk yapısı hakkında bilgi verebilir misiniz? Bu süreçte karşılaşılan en büyük engeller ve başarılar nelerdir?

Aslında bir önceki soruda bu soruda da bu konuya biraz değinmiş olduk ama biraz daha açayım. Anadolu'da “bienal” adı altında gerçekleşen ve gerçekten profesyonelce gerçekleştirilmiş bienalleri şöyle bir gözden geçirelim. Kommagene bienali, Sinopale, Çanakkale Bienali'nden, Mardin bienaline, bunların hepsi büyük özverilerle gerçekleşiyor. Ana sponsorun çekilmesi yüzünden, 2022 de kaybettiğimiz Uluslararası İstanbul Bienali'nin değerli küratörlerinden Fulya Erdemci’nin büyük sıkıntılar yaşadığını ben bizzat biliyorum.  Onun için bu mali destek meselesi büyükşehirler dışındaki büyük şehirlerde bile yani İstanbul bienalinin dışında büyük sıkıntılar yaratıyor. Bizim bienalimiz aslında biraz daha da değişik bir yapı içeriyor. Çünkü Akdeniz Bienali; doğrudan doğruya hiçbir kurum ve kuruluşun kanadı altına girmeden gerçekleşiyor. Bienalimizle, Vakfımıza ait uluslararası bir çağdaş sanatlar müzesi projemizi ama bütün destekleri de almaya çalışıyoruz. Yani ne bir siyasi partinin ne bir belediyenin ne bir kuruluşun, kamu kuruluşunun hiçbirisini kanatların altında gerçekleşmiyor. Hizmet, nakit yardım, konaklama yardımı, vesaire gibi bütün kalemlerin içine alan desteklerle ilerliyoruz ve son dakika yaşadığımız krizlere rağmen, birinci bienalde mesela bunu altından çıkmayı başardık. Gerçekten bunun gibi bir tane bienal modeli yoktur sanırım dünyada. Kendimize özgü, özel bir model, bir metod oluşturmaya çalışıyoruz. Tabii burada temel argüman; “gönüllülük”. Tüm faaliyetlerin “gönüllülük” üzerinden gerçekleşmesi konusunu bir  İtalyan küratöre anlatmak ciddi şekilde zor oldu ama kendimizi ifade edebildiğimiz zannediyoruz.

 

SANATÇI/PORTFOLYO SEÇİMİ

İkinci Akdeniz Bienali'nin sanatçı seçim süreci nasıl işlemektedir ve bu süreçte ne gibi kriterler belirleyici olmaktadır?

Bienal süreçlerinde sanatçı seçimi aslında sanılanın aksine; yani, bütün sanatçıların portfolyolarını yolladığı ve oradan küratörlerin bir seçki oluşturduğu bir sergi şeklinde olmuyor bizde... Tahmin edilebileceği gibi; bu ağın içerisine olan bütün küratörler zaten o ağ içerisindeki sanatçıların çoğunu tanıyor. Bu arada, vurgulamak gerekir, bienaller, genç sanatçıların tanıtılması için de önemli bir platformdur Şuna değinmem gerek; fuarları sanatsal organizasyonlar olarak kabul etmiyorum. Onlar daha ziyade ticari organizasyonlardır. Bienaller; doğrudan sanatla ilgili organizasyonlardır. Dolayısıyla; küratöryel seçkilerde tabii ki küratör tarafından bu ağ içerisindeki diğer küratörlerin önerileri de dikkate alınır ama onun portfolyolarında bulunan ve buradaki kavrama uyan sanatçılardan yapılan bir seçki ile oluşuyor sanatçı grupları o yüzden bilinmesi gerektiği gibi; küratörlük sadece bir sergi düzenleme işi değil. Bu ağda, bu portfolyoyu oluşturmak gibi birçok ağır bir içeriği olan bir sorumluluk. O yüzden küratörlerin çok geniş bir portfolyosu vardır ve tabii ki destekler de alarak, o portfolyodan sanatçıları oluşturmaya çalışırlar. Bizim birinci bienalde de böyle oldu. Çok genç sanatçılar ve  çok önemli sanatçılar yan yana geldi. Eminim Vittorio Urbani’nin bu ikinci bienal için yapacağı seçki de yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor. Özetlemek gerekirse; seçki oluşturmada tek bir model yoktur ama yukarıda bahsettiklerim genel işleyiş biçimi olarak dikkate alınabilir.

 

ETKİ ÖLÇÜMLENEBİLİR(Mİ)

Bienalin sanat ve kültür alanında bölgesel ve uluslararası etkilerini nasıl ölçümlüyorsunuz?

Bienaller yapıldığı şehirlere önemli kültürel, sosyal katkı sağlıyor. Bir örnek vermem gerekirse; Çanakkale bienali, Çanakkale’yi Anadolu'daki diğer şehirlerden bir seviye üste taşımış durumdadır. Bu, Avrupa Birliği’nden kültürel alandaki yetkililer ziyaretlerinde net şekilde belirttiler. Bir şehre ait bienal olması ki bienali lütfen, ticari kaygı ile yapılan sanat fuarları ile eşit tutmayalım, zaten kıyas kabule etmez.  Kayda değer ilk bienal olan Venedik bienali bunun için çok önemli ilk örnektir. Venedik Bienalinin önemini birçok ülke kavrayamamış daha sonra bu önemi etkinlikte yer almak için ciddi çaba sarfetmişlerdir. Bu ülkelerden biri de Türkiye’dir. 1950’lerde, Venedik Bienali organizasyonunca bir Türkiye Pavyonu teklif edilmişse de dönemin Kültür Turizm Bakanlığı reddetmiş ancak yıllar sonra da yer almak için bizler çok çaba harcadık. Uzun yıllar da gerektiği gibi bir konumda olmasa da sonunda bu bunun büyük önemini algılayan Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı en sonunda Venedik Bienalinde bir Türkiye Pavyonu oluşturdu.

Şunu da belirtmeliyim; bienallerin etkisi bugünden yarına ortaya çıkmaz, eğitim gibi hemen sonuç alacağımız bir şey değil. Bulunduğu bölgeyi zenginleştiren, katkı sağlayan ve hatta oranın kaderini bile değiştirebilecek nitelikte etki yaratabilecek bir pratiktir. Bunun içinde en dikkat çekici örneklerden bir diğeri de İspanya’daki müze yapılarıdır. Almanya'da Ruhr kömür havzasında mesela “Documenta” o bulunduğu (Kassel) bölgenin talihini değiştirmiştir. Bunun gibi; bir bienalin etkileri hemen ortaya çıkmaz ama uzun vadede bütün yapıyı değiştirir, zenginleştirir, derinleştirir büyük ve olumlu etkiler yapar. Çünkü getirilen şey yüksek nitelikli sanat pratiğidir.

 

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK?

Akdeniz Bienali'nin gelecekteki edisyonları için planladığınız yenilikler veya değişiklikler var mı?

Akdeniz Bienali’nin ikinci edisyonu 2025 yılında gerçekleştirilecek. Şunu belirtmeliyiz ki, Akdeniz bienalin gerçekleştiren ekip kurduğu vakıfla bölgede çok derinlikli bir güncel sanat müzesi, çağdaş sanat müzesi oluşturma fikriyle hareket etti. Bienal de bu çalışma içerisindeki önemli bir kilometre taşıydı. Bienal bu anlamda bu özveriyle gönüllülük esasında ilk en azından ilk edisyonlarında bırakmadan devam etmeye çalışacak. Bienalin önemli değerlerinden tarihi yapılar sanatla tekrar hayat buluyor, eminim Antalya'da da vardır. İstanbul’da (ki orada tarihi mekanlar, endüstriyel alanlar iyi korunmuş durumda) Ankara’da da… Akdeniz Bienalinin gerçekleştiği bölgede,  Çukurova ve Akdeniz havzasında da binalar, bir çok tarihi bina,  endüstriyel, kültürel miraslar, bienal son derece uygun mekanlar arz ediyor. O yüzden bölge bienalin amacına da çok uygun. Bu tip etkinliklerde sürdürülebilirlik çok önemli. Ortaya koyduğumuz bu projenin gelişerek devam edeceğini düşünüyorum. Buradaki esas; ortaya koyduğumuz temel. Bu ortaya konan etkinlikle ilgili yapmaya çalıştığımız;  kurumsallaşmasını sağlamak. Biz olmadan da, yürümesi, sürdürülebilir olması buna bağlı. İçinde gelişerek, büyüyerek yaşaması için elinizden geleni yapacağız. Çanakkale bienali 20. yılını yaşarken örneğin, içinde bazı değişiklikler olmaya başladı, örneğin, bir küratör yerine bir küratöryel grupla çalışma vesaire gibi. Esas olan nitelikli bir bienal zincirinin devam ettirilmesi. Biz de örneğin, 2 yılda yapılan bienalimizin ara yıllarında bir müzik bienali ile zenginleştirmek ve çoğaltıp kitleselleştirmek istiyoruz, tiyatro bienali, edebiyat bienali, mimarlık bienali, tasarım bienali gibi düşünceler de var. Sanırım bu düşüncelerimizden ilkini ikinci bienalle birlikte aynı tarihlerde müzik bienali edisyonu biçiminde paralel bir biçimde gerçekleştirmek üzereyiz. Hayal etmeden istediğiniz kadar büyük paranız olsun istediğiniz kadar planlarınız, ekibiniz olsun; hayata geçirmek mümkün olamaz. O nedenle hayaller çok değerli. Uzun soluklu projelere ömürler yetmese de kurumsallaştırma sayesinde devam edeceği konusundaki umudumuzu korumak istiyoruz. Sonuçta biz bölgeye bir yeni sanat kültür oluşumu bırakıyoruz. Onu beslemek yaşatmak insanlara, izleyicisine, bölge halkına düşüyor...

 

ANTALYA  VE AKDENİZ BİENALİ

Akdeniz Bienalinin ikincisinde  ve sonrasında Vakfınızın Akdeniz Bölgesindeki amaçları ve çalışmalarına bölgenin yine oldukça önemli bir parçası ve birikimi olan Antalya’nın katılması konusundaki görüşünüzü alabilir miyim?

 

Antalya’nın katılımı önemli bir nokta evet. Bu çok güzel ve geliştirici bir fikir.  Aslında bu konu uzunca bir zamandır bizim de kafamızı meşgul eden bir konu. Hatta bildiğim kadarıyla bu bölgesel kültür girişimin ilk günlerinde bizzat Vakfımızın kurucu öncülerinden genel danışmanımız ve koordinatörümüz Ekrem Kahraman'ın başlangıçta (2020) Antalya'daki Akdeniz Üniversitesi bünyesinde yer alan Akdeniz Uygarlıkları Araştırma Enstitüsü'sü yönetimiyle bir görüşme girişimi olduğunu yakından biliyorum. Fakat biliyorsunuz arkasından birçok şeyi etkileyip erteleyen Corona günleri başladı. O bitti arkasından bölgesel 6 Şubat depremi felaketi geldi. Biz her şeyi planlamışken her iki yılda bir aynı tarihlerde (15 Nisan – 30 Mayıs) yapılmasını istediğimiz bienali 15 Ekim – 30 Kasım 2023'e ertelemek zorunda kaldık. Yakın zamanda da yine Ekrem Kahraman'ın hem Antalya'da kurulu Batı Akdeniz İhracatçılar Birliği BAİAB ile bir görüşme gerçekleştirdiğini biliyorum.

Yine yakın zamanda Kahraman'la bienal programı içerisinde Akdeniz Üniversitesi Akdeniz Uygarlıkları Araştırma Enstitüsü'nün katılımı ya da desteğiyle Akdeniz uygarlıkları ve kültürleri üzerine panel ya da sempozyum gerçekleştirmeyi ciddi ciddi düşünüp tartıştığımızı bilmenizi isterim.

Çünkü bizim sanat ve kültür olarak iddiamız, hem vakıf hem bienal olarak Akdeniz havzasındaki bütün ülke çağdaş sanat ve kültürlerine ulaşmak ve yeni alanlar açmak yönünde. Hatta, yine ilk cevabımda belirttiğim gibi; savaş koşulları olmasaydı yani Suriye, Filistin, İsrail, Mısır, Fas’a kadar Akdeniz havzasında kabul edilebilecek bütün ülkelerin proje içerisinde yer almasını çok düşledik. Bu tabi çok makro bir hedef,  dolayısı ile ilk adımlar sayabileceğimiz bu süreçte  Türkiye’deki, Akdeniz kıyısındaki ve Türkiye’nin diğer şehirlerinin de katılımlarına biz zaten açığız. Sanatçıların pek çok illerden katılım gösterdiğini birinci bienal yayınlandığında kataloğunda da görülebilir.  İlk bienal bitti ama biz tarihsel bir girişim ve belge olması nedeniyle 256 sayfalık bir katalogu dijital ortamda hazırladık ve basılı hale getirmek istiyoruz kesinlikle... Temennimiz o ki: ikinci bienalin katalogu ise bienal daha açıldığı gün elimizde olsun... Fakat biliyorsunuz her şey için para gerekiyor. Hele bu ekonomik kriz ortamında...

 

Bu bahsettiklerimden hareketle; Akdeniz deyip de Antalya’nın olmaması düşünülemez. Tekrar belirtmek isterim; Vakıf olarak da bu konuda asla çok dayatmacı ve klişe bir şekilde yaklaşmıyoruz.

Antalya’sız bir Akdeniz bienali düşünemeyiz bile ve Antalya'nın bu bienalde olmasından büyük mutluluk duyacağız.

Antalya’lı birçok dostlarımızın da aralarında olduğu Vakfımızın, Antalya ile nasıl bir işbirliği yapması gerektiği konusunu ayrıca gözden geçireceğiz.

Her türlü işbirliğine hazır olduğumuzu tekrar belirtmek isterim.

 

 

Tansel bey bu değerli sohbet için çok teşekkürler. Antalyalı yetkililerin de konuyla yakından ilgileneceklerine inancım tam.

Kimin öncü olduğundan ziyade konunun özüne odaklanıp bu bölgesel büyük sanat hareketine her türlü katılım ve desteğin

“KAZAN/KAZAN” mantığında her paydaşa kazandıracağı çok net.

“BİRLİKTEN KUVVET DOĞAR” deyişi yine karşımıza çıktı...

 

Şimdi sohbetimize başlarken planladığım soruları buraya bırakıyorum; 

Antalya sanat çevreleri ne düşünüyor?

Kim elini taşın altına koyacak ve

Adında “Akdeniz” geçen inisiyatife kim Antalya’yı dahil edecek?

 

 

Sevgi ve saygılarımla

 

Prof. Dr. Tansel Türkdoğan Kimdir?

http://www.tanselturkdogan.com/

 

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı.

Yorum Yaz


En fazla 500 karakter. 500 karakter kaldı.