Gönüllü Yazar/Paylaşımcı - Leyla İrten


 

Türkiye; kültürel çeşitliliği ile, kocaman bir coğrafi geçit olan Anadolumuz ile çok nadide bir hazine adeta. Bu topraklardan beslenen duygularla, neredeyse her bir noktadan karşımıza çıkan esin kaynağı ile ilhamlanan yaratıcı sanatçıları ve ortaya koydukları eserler etkileyici.

1991 den bu yana Devlet Sanatçısı Devrim Erbil işte tüm bu zenginliğin günümüz örnek köşe taşlarından biri gibi sanki. Hani geçmişle geleceğin tam da ortasında geçmişe bugünü, geleceğe de dünü anlatacak bir sanatçı.

 

Antalya Ticaret ve Sanayi Odası tarafından  (ATSO) kente kazandırılmış olan  önemli sanat mekanı Antalya Kültür Sanat'taki (AKS) Değerli Sanatçı Devrim Erbil’in (Devrim Erbil'in sanatçı kızı Renk Erbil'in küratörlüğünde, Aybüke Koçak'ın proje yönetmenliğinde, Prof. Dr. Mustafa Ağatekin'in de sanat danışmanlığında)“  ailenin sanatçı üyeleri Çiğdem Erbil, Renk Erbil ve Evrim Erbil’le birlikte gerçekleşen Buluşma” sergisi Antalya’nın sanat ortamında büyük heyecan yarattı. Açılışına ne yazık ki Antalya’da olamadığım için katılamadım ama sonradan sergiler koordinatörü Yasemin Green ve Vakıf Genel Müdürü Aybüke Koçak ile detaylı bilgilendiği ziyaret sonrası değerli sanatçı ile bu sohbette buluştum.

 

 

Kendisini bir sanat neferi olarak tanımlayan değerli sanatçıyla bu sohbetimizde değinebileceğimiz milyon konu var tabii, sanatla geçen bir yaşamı birkaç soruya sığdırmak kolay olmadıysa da ana hatları ile fikir sahibi olunabilecek bir paylaşım olacağına inanıyorum.

 

Sanat eğitiminizde sizi en çok etkileyen öğretmenleriniz ve akımlar hangileriydi?

Sanat eğitimimle ilgili; Akademi gerçekten Türkiye'nin o günkü koşulları içinde, sanatın konuşulduğu, öğretildiği bir yer olarak çok önemli bir yeri var. Osman Hamdi’nin kurduğu, Türkiye'deki Batı örneklerine uygun bir sanat eğitimi veren kurum. O zamanki adı ile Devlet Güzel Sanatlar Akademisi sonra İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi oldu, bu isim değişikliklerinden sonra Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi oldu. Bir buçuk asra yakın süredir Türk sanatçılarını yetiştiren bu kurumda olabilmek gerçekten çok önemli idi. Benim lisedeki hocalarımın önerileri ile ben sınava girdim ve akademide eğitime başladım, genelde bilindiği üzere, bir öğrenci hocasını seçmez, okul hangi sınıfa yönlendirirse orada belirlenmiş hoca ile buluşur halbuki akademide; bir sistem var, hala yürürlükte olan, öğrenci hocasını seçer, onun üslubu, konuşması, sanata bakışı kendisine yakınsa orada devam eder, olmadığı zaman her sömestr başı bir başka aölyeye geçme şansı vardır. Akademiye geçince Bedri Rahmi atölyesini seçtim, çünkü Bedri Rahmi Atölyesi hem günceldi, hem popülerdi, hem hocanın şair ve ressam olmasından kaynaklanan bir ünü vardı, bu çok çekiciydi ve orada olmak bir ayrıcalıktı adeta. Ben orada akademiye girdikten sonra eğitimin sınırları içinde ayrıca da kendim edebiyatla, felsefeyle halk sanatıyla ilgilendiğim için, Bedri Rahmi Atölyesi’nde dört yıl sanat eğitimimi tamamladım, bu atölyenin ve akademi ortamının Türk sanatında önemli bir yeri olduğu için orada öğretim üyesi olduğum zamanda  bu sorumluluğumu sanatın gelişmesi ve yayılması için kullandım

 

Soyutçu 7’ler ve Mavi Grup gibi sanat topluluklarının kuruluşunda ve gelişiminde nasıl bir rol oynadınız?

Akademideki eğitimim sırasında belki Türkiye'de galeri azlığından, sergi aşmanın zorluğundan yahut da bir sanat dayanışması yapabilmek için, birlikte olmaktan kaynaklanan bir güçle oluşan Mavi grubu ve Soyutçu 7’ler grubunun kurucu üyeleri arasında yer aldım. Mavi Grup İstanbul'un maviliğinden kaynaklanan, mavi camisi olan denizi mavi olan bir kentin biz sanatçıları olarak, bu ad altında sanatımızı ortaya koyacaktık.  Belli bir akımı izlemek değil kendi kişisel sanat üslubunu aktarmak, anlatmak yani daha kişisel olmak, daha özgün olmak gibi özellikleri ön sırada tutan gruplardı. Mavi Grup, Türk resminde ses getirebilecek dayanışmaya örnekti ancak birkaç sergiden sonra herkes kendi yoluna gitti. Grupta olan Adnan Çoker, Tülay Tura, Serkis Sabunyan, ben, Altan Gürman bu arkadaşlardan kimi yurtdışına gitti, kimi ise gruptan ayrıldı...

 

 

Devrim Bey, içinde bulunduğumuz neredeyse sanatsal üretimin tavan yapmış olduğu dönemde, yapay zekanın sanata etkisine sizin bakış açınızı öğrenebilir miyim?

Leyla hanım bu ilginç sorunun cevabını biz de sorguluyoruz. Insanın isim yaptığı resimlerle yeni yapay zeka önce şuradan beni ürkütüyor. Yani yapay zekayla insanlar resim yapsa bu ne kadar o insanı anlatır, ne kadar tekniği anlatır? Halbuki sanat ve bilim iki ayrı alan. İnsan duygularını dile getirir. aşklarını, sevgilerini… bu insanlık tarihinde hiç değişmeyen ilkel bir insan da aşık olur, acı çeker, mutluluğun anlatır. O yüzden yapay zeka girdiği zaman bu duygusal taraf eksik olabilir diye düşünüyorum. Bakalım örnekler ortaya çıksın hangi yöne gidecek o zaman daha iyi anlarız.

 

Bir önceki soruya bağlı olarak, yapay zeka ile üretilmiş bir sanat eserinin, gerçek bir sanat eseri olarak nitelendirilmesi sizce hangi kriterlere bağlı olmalıdır?

Sanat eserinin değerli olması için aranan kriterler bellidir. Bir defa, özgün olması gerekir, yaratıcı olması gerekir ve bu özgünlük ve yaratıcılık farklı şeyler değildir, birbirini desteklerler, sonra hiç yapılmamış bir şeyi yapmak demektir, cesaretle farklı yollara gitmek demektir. 20. yüzyılın zannediyorum en önemli özelliklerini birkaç kelimeyle anlatmak istersek, yani birçok sanat yazarının da söylediği gibi içinde aslında bu Paul Klee’ye ait bir sözdür “içinde zekâ olmak şartıyla her şeyi yapabilirsiniz”. Tabii. Yapay zekâ; bu ne kadar insan zekasının ürünü onu orada sorgulamak lazım. Eğer insan zekâsı yapay zekâ aracılığıyla daha ilginç noktalara ulaşabiliyorsa ne âlâ ama yine Yunus Emre'nin bir sözü hatırıma geliyor, “bir söz söylemek gerek melekler dahi bilmez ola” yani sanatın bütün gizemi bu sözlerde gizli. Sanatçı değişik malzemeler kullanabilir ama içinde yaratıcı zekâ olan bir eser her zaman sanat eseridir.

Kendini sanata adamış, sanatın bir neferi olarak gören bir kişi olarak söyleyebileceğim; Hangi alanda olursa olsun hangi teknikle olursa olsun sanatla uğraşmanın çok kutsal ve insanlık için çok anlamlı olduğuna inanıyorum. Sanatla uğraşan bir kişinin farklı görüşleri, yaratıcı düşünceleri olabileceğini biliyorum (gerçi sadece yaratıcılık da her zaman bir sonuca varmıyor) Sanatçı yeniliğe açık olmalıdır. Yenilikler denerken belki de tuvalin dışına çıkılıyor ya da mermerin dışına çıkılıyor, onları zaman değerlendirecektir. Benim sanat anlayışıma göre; evrensel, insancıl olan insanlık tarihi kadar eski olan sanatın her zaman yaşayacağı değişik tekniklerle de olsa, insanların duygularına, düşüncelerine yeni boyut kazandırmaya devam edeceği inancındayım.

 

 

Ve önceki 2 sorunun devamında resim sanatının Türkiye’deki ve dünyadaki geleceği hakkında neler düşünüyorsunuz?

Sanat insanlıkla yaşıttır. Yani insan var olduğu, düşündüğü, içindeki duyguları anlatma ihtiyacını duyduğu andan itibaren sanat vardır. Bir çocuk eli kalem tutmaya başladığı zaman, yaptığı bir iz bırakacak bir şeyi, örneğin tebeşiri, fırçayı eline aldığı zaman kendisini resim yaparak nasıl anlatıyor…Özetle,  insanlık da bazı şeyleri anlatmak ihtiyacında. Bunun adı; ezgilerde olursa; müzik, renkli olursa resim, malzeme; taş çamur olabilir. Bir form vermek ise heykel diyorsak; insanlık tarihi bütün bu her döneminde sanatla ilgilenmiş, sanat yapmıştır. Kendi heyecanlarına, coğrafi etkenlerini, daha önceki dönemlerde yapılan sanat eserlerine bağlı olarak ya da onlara aykırı, duygu ve düşüncelerini anlatmıştır. Bu nedenle sanat kriterleri içinde yer alması mümkün olan her yeni zeka ve yaratıcılık, özgünlük taşıyan eser, sanat tarihi olarak hem dünyada hem Türkiye'de yerini bulacaktır.

 

Şu anda üzerinde çalıştığınız veya planladığınız yeni projeleriniz var mı?

Evet yeni projeler zaten olmazsa sanat yapılmaya değmez. Her yeni bir düşünce, yeni bir proje, yeni bir sergi, bunların hepsi çok önemlidir. Gayet tabii çok düşündüklerim var. Bunların başında; topladığım resimlerin kendime ait olan eserlerin 60 yıldır biriktirdiğim eserlerin, değişik boyuttaki eserlerimin bir müzesini yapmak istiyorum. Bunun için; seramik, vitray, tapestry, yağlı boya, akrilik, özgün baskı, jiglee, bütün bu ve hepsini de sayamadığım tekniklerde yaptığım eserlerimi bir arada toplayıp benden sonraya bırakmak istiyorum.

Çünkü asıl projenin bu olduğu düşüncesindeyim ve bunu her sanatçının düşünmesi gerekiyor. Çünkü bir sanat eseri o döneme, insanlara, tarihe bir iz bırakmak demektir. Ben de yani yaptıklarımın topluca görüldüğü zaman daha iyi anlaşılacağıma inandığım için bir müze oluşturmak ve orada sanatımın çeşitli yönlerini benim sanatla ilgimin nasıl başlayıp devam ettiğini, insanların görmesini ve örnek olmasını istiyorum. O nedenle bunu gerçekleştirdiğim zaman içim daha rahat olacak. Sadece yapmakla değil, onları insanlığa kazandırmak ya da topluca görünmesini sağlamanın da sanatçının sorumlulukları arasında olduğunu düşünüyorum

 

Sanat eğitimcisi ve öğretim üyesi olarak genç sanatçılara neler tavsiye edersiniz?  Geleceğin Devrim Erbil’i nasıl biri olmalıdır?

Bu sorunuza çok değer verdiğim bir arkadaşımın (Aydın Karahasan) dan bir anekdotu ile cevap vermek isterim. “Picasso olmak için onun gibi çok çalışmak gerekir, ama unu unutmamak gerekir, kendin değil Picasso olmak derdin varsa çok çalışarak ancak Mikasso olabilirsin”

Özetle, sanat yolculuğuna çıkmış her bir kişi; kendini keşfetmeli, sınırlarını, ufuklarını gözden geçirmeli tarzını belirlemeli ve gayet tabii çok ama çok çalışmalı.

 

Bu değerli sohbet için çok teşekkür ederim, Çalışmalarınızda size ve ailenize başarılar diliyorum.

Leyla Hanım sanat konuşma fırsatını verdiğiniz için ve sanatımla ve sanatla bu kadar ilgilendiğiniz için size teşekkür ederim. Sanat konuşmayınca var olmayan bir olgudur.  Ben sanatın toplum içinde yaygınlaşması, kökleşmesi için bütün hayatım boyunca çaba gösterdim. Ulusal, uluslararası sergiler açtım, konferanslar verdim. İlkokullarda, liselerde konferanslara, sanat fuarlarına katıldım. Sanatla yaşamanın ne kadar anlamlı olduğunu biliyorum. Onun benim için de güzel bir mutluluk kaynağı olduğunu düşünüp sizinle sohbet etmenin güzelliğini tekrarlamak isterim.

 

Bu sohbetin gerçekleşmesinde destekleri için AKS Genel Müdürü Aybüke Koçak ve sanatçının asistanı Neslihan Özkan’a teşekkür ederim. 

 

 

 

Değerli Türk Sanatçısı, Devrim Erbil Kimdir...

https://www.devrimerbil.com/biyografi/

https://www.devrimerbil.com/#

 

Devrim Erbil'in kendi pseçtiği 3 eseri...

 

 

Devrim Erbil- Çiğdem Erbil-Renk ErbiEvrim Erbil,  Antalya - AKS taki sergiden; 

 

Aile ATSO ve AKS yönetimi ile

Açılıştan

Açılışta ATSO ve AKS yönetimi ile

Sanatçı; Asistanı Neslihan Özkan ile

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı.

Yorum Yaz


En fazla 500 karakter. 500 karakter kaldı.