Gönüllü Yazar/Paylaşımcı - Leyla İrten


Sanat"ı Doğru Analiz Etmek…
Mükemmel bir kültür/sanat durağı olan bu şehirde “Antalya’ya Değer Katan” değerli sanat tarihçisi Dr. Ebru Nalan Sülün ile  “tarih”in en estetik tanığı “sanat” ve “güncel sanat dinamikleri” üzerine konuştuk.
 
Sevgili Sanat Dostları,
Antalya=Gülen güneş, Antalya=Nemi ile şifalanan bitki örtüsü, Antalya=Sanatın tam da üstü
Bu köşede; ama bir satır arası, ama bir başlık olarak bu koca dünyanın bir mücevher noktasında yaşadığımızdan bahsettik…konu sanattı ama konuşturan Antalya oldu çoğu kere…
Şehrin ruhu, dokusu, üstündeki sanat eserleri ile de yaşıyor…”geçmişten gelenlere hayran hayran bakarken, bu şehrin bu dönemine tanıklık eden biz faniler ne kattı” sohbetleri süredursun bu konuya gerçekten mesai harcayan, eski yeni değerleri bir sihirli kompozisyon haline getirmeye uğraşan değerli isimlerle minik sohbetler gerçekleştirdik bu köşede…ve anafikrin; aslında birbirini anlamak olduğunu farkettik. Yerel yönetimlerin siyasetten bağımsız;  şehrin, halkının ihtiyaçlarını ve tarihine kulak ve yön vererek projeler ortaya koymasının önemi, halkın da ortaya konana sahip çıkması, yaşatmak için öneriler getirmesi, önlemlere uyması, yaşını almışların gençleri anlaması, gençlerin deneyimlerden dersler çıkarması ve yaşı ileri olan ama kalbi, beyni geleceğin ufuklarına cesaretle bakanların metodlarını merak etmesi, her anlamda; her frekansta yayın yapanın birbirini anlamaya, çözmeye çalışmasına özen göstermesinin önemli olduğunu gördük…bir çeşit; birbirine duyarlı olma hali…bu çağdaş kelime “EMPATİ”.

COVID19un etkili olmaya başladığı günlerde  Antalya Alpek Mimarlık- Sanat Galerisi’nde gerçekleşen ”EMPATİ” isimli sergi duyuruldu.Küratörlüğünü, değerli akademisyen, sanat tarihçisi, sanat eleştirmeni, Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Temel Eğitim Bölümü, Sanat Yönetimi ABD’nda görevli,  AICA (Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği) üyesi Sayın Dr.Öğr.Üyesi Ebru Nalan Sülün’ün yaptığı bu sergide, değerli Antalyalı kadın sanatçıların gözü ile tüm insanlığın sorunlarına uzanan,seramik, resim, heykel, fotoğraf, dokuma gibi sanat üretimleri yer aldı.
 Basamaklar, türler, ekosistemler, her ne dersek; her ortam, kişi, millet, her topluluk arası birbirini anlama fikrini inceleyen bunu da bir sergide en özet hali ile buluşturmayı başaran bu değerli sanat insanına elbette sorularım var.​

Küratörlüğünü, değerli akademisyen, sanat tarihçisi, sanat eleştirmeni, Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Temel Eğitim Bölümü, Sanat Yönetimi ABD’nda görevli,  AICA (Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği) üyesi Sayın Dr.Öğr.Üyesi Ebru Nalan Sülün’ün yaptığı bu sergide, değerli Antalyalı kadın sanatçıların gözü ile tüm insanlığın sorunlarına uzanan,seramik, resim, heykel, fotoğraf, dokuma gibi sanat üretimleri yer aldı.
 Basamaklar, türler, ekosistemler, her ne dersek; her ortam, kişi, millet, her topluluk arası birbirini anlama fikrini inceleyen bunu da bir sergide en özet hali ile buluşturmayı başaran bu değerli sanat insanına elbette sorularım var.                         
(sol resim : EMPATİ SERGİSİ-sergi genel görünüm - sağ resim:  Dr. Öğretim Üyesi Ebru Nalan Sülün)



Sevgili Ebru Nalan Sülün; 
*Siz uluslararası sanat gözlüklü yerel bir sanat ajanı mısınız? Sanat ajanı kimdir?
Çok hoş bir soru. Aslında tüm dünyadaki sanat tarihçiler, küratörler, sanat eleştirmenleri birer sanat ve bilgi ajanıdır. Bizler sanata dair tarih sayfasındaki bilgileri, sanatçıları takip ve tespit  ederiz. Sanat tarihi çalışmalarında bir gazete küpürü, bir röportajda söylenmiş bir cümle dâhi bizi çok farklı kapılara sürükler. Belki aylarca, yıllarca kütüphane köşelerinde sayfa sayfa gazete-dergi- bilgi taradığımız anlar olur. Özellikle de hiç araştırılmamış bir konuyu aralamış iseniz bu minik bilgiler çok daha önemli hale gelir.   Bu anlamda bakıldığında evet bir bilgi ve sanat ajanıyım. Bir sanat tarihçi olarak bilgi ajanı, küratör olarak da sanatçı ajanı olduğumu sanırım söyleyebilirim. Küratörlük sürecinde sanatçıları takip etmek, onları tanımaya çalışmak, Türkiye ve dünyanın farklı köşelerindeki sanat üretimlerini mümkün olduğunca takip etmek, izlemek, araştırmak gereklidir. Bu da sanırım bir nevi ajanlık oluyor. Sanatçının bazen haberi olmadan onları büyüteç altına alıp göz hapsinde tutarız. Ardından portfolyolarını talep eder, kolektif bir bilinç yaratmaya çalışırız. Proje bağlamlarına, çerçevesine, mekânına göre sanatçılara sergi projesi önerileri sunarız. Bu sürecin ilerlemesinde gerçekten araştırmacı olmak şarttır. Sanat terminolojisinde “sanat ajanı” olarak bir niteleme yoktur. Eğer bu kelime ile araştıran, takip eden, keşfedeni ifade edeceksek evet bizler sanat ajanıyız.
 
*Sanatı icra eden tarafta değilsiniz, ama ortaya konan sanatı ulusal, uluslararası  boyutta icra edenleri kültür ve bilgi birikimi ile inceleyen, kritik eden, deyim yerindeyse parlatan kişi olarak, bir şehrin sanatçısına önerileriniz ne olur? O sanatçının ulusal ve uluslararasına çıkmak için hangi yolu izlemesi gerekir?
Gündemi, günceli, sanat ortamlarını Türkiye’deki tüm sanatçıların takip etmesi gerekir.
En özet hali ile, her sanatçı kendine ait bir web sitesi açmalı, eserlerinin envanterini oluşturmalı/oluşturulmasın sağlamalı, gündemi takip ederken, kendini sanattaki yeniliklere açabilmeli  dolayısı ile vizyonlarını geliştirmeleri gerekiyor
Ardından Türkiye güncel sanat ortamını paralelinde dünyadaki sanat dünyasını takip etmeliler, aksi halde yerel kalmaya devam ederler.
Her ne kadar genç sanatçılarn zaten gündemi takip edeceklerinden eminsem de, onların da konfor alanlarında kalma rehavetine kapılmadan sürekli araştırmalarını da tabii öneriyorum. Aslında artık ulusal/yerel yok. Küresele hakim olmak var. Bunu yakalayamayan her daim çağın gerisinde kalıyor. Ancak tabii bunu eleştirmiyorum elbette bu da bir seçim.
GENEL ÇERÇEVEDE; Çalışmalarını ulusal olsun uluslararası olsun  tüm platformlarda sergilemek isteyen, farklı ülkelerden sanatıların çalışmalarını takp edebilmek ve yeri gelince karşılaştırmalar yapabilmek, daha detayları ile anlayabilmek için sanatçıların dil hâkimiyetleri ilk şart. Özellikle; uluslararası sanat dünyasında var olabilmeleri için yabancı dile hâkim olmaları gerekir. Günümüzde alternatif sanat alanlarının, uluslararası sanatçı değişim programlarının sayısı hızla artmakta. Bazı “residence” programları sanatçı önermemi rica etti. Özellikle bu süreçte dilin önemi bir kez daha ortaya çıktı. Sanat üretiminde oldukça başarılı isimlere teklif götürdüğümde dil bilmediklerini ve katılamayacaklarını ifade ettiler. Uluslararası sanatçı değişim programları sanatçılara gerçekten büyük olanaklar sunmakta. Dünya sanatçıları ile ortak bir paydada sanat üretmek ve buna tanık olmak çok değerli. Sanatçılara öncelikle bu programları takip etmelerini öneririm. Ayrıca; pandemi nedeniyle dijital platformlar artık çok daha önemli hale geldi. Dünyaya açılmanın bir yolu da bir kaç dilde düzenlenmiş web siteleri ve sosyal medya hesapları. Bizim en büyük sorunumuz sanatçı tarihçelerinin yokluğu ve bilginin tasnifi. Bir nevi monografik araştırmaların eksikliği. Bu belleğin oluşması şart. O nedenle web sitelerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Portfolyoların niteliği, web sitesi yada sosyal medya hesaplarının her daim dinamik ve içerikli olması çok önemli. Özellikle son 6-7 ayda pandemi nedeniyle çoğalan dijital platformlar sanatçılar için çok daha önemli bir kapı aralanmasına neden oldu. Bu kapıyı görmezden gelmeyerek değerlendirmenin çok faydalı olacağını söyleyebilirim. Ayrıca; elbette ulusal-uluslararası küratörlerle, galerilerle iletişim kurmak, portfolyo göndermek de sanatçıların açılım sağlamalarını kolaylaştıracaktır. Şimdilik bunları ifade edebilirim.
 
*Dünyada sanatın evrildiği ana hatlar, Türkiye hatta Antalya bunun neresinde?
Oldukça kapsamlı bir soru. Bu konu oldukça uzun başlıklar halinde tartışılabilir. Öncelikle Türkiye’yi ele alalım. Türkiye; 1980’li yıllardan sonra yaşadığı ekonomik, toplumsal dönüşüm ile paralellik taşıyan bir sanatsal geçmişe sahip. Bu dönemdeki ekonomik gelişmeler, serbest piyasa ekonomisinin yaygınlaşması, holding sayılarında artışa neden olmuştur. Bu gelişmelerin paralelinde sanat yatırımcılığı hız kazanmış, sermaye sahipleri uluslararası sanat ortamının farkına varmıştır. 1987 yılında İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından başlatılan İstanbul Bienali’nin gerçekleşmesi sanatsal üslup ve malzemelerde büyük değişimin gerçekleşmesine neden olmuştur. İstanbul Bienali ülke sanatçılarımızın küreselleşmesine, yöntem ve malzemelerin dönüşmesine neden olmuştur. Sanatın üretimi ve gelişimi yavaş yavaş dünyaya endeksli hale gelmiş, 1990 ve 2000’lerde de farklı etkileşimler ile bu ivme hız kazanmıştır. Özellikle 2000’li yıllarda özel müze ve kurumların bizlere dünya sanatçılarını taşıması, kurumsallaşma eğilimlerinin hız kazanması ile dünyaya endeksli etkinliklerin sayısı artmıştır. Yerel boyutta Antalya özelindeki süreç izlendiğinde; 21 yıldır Antalya’da yaşayan bir akademisyen olarak tespit ettiğim en net veri; son 5 yılda Antalya’da da büyük bir dinamiğin oluşmuş olmasıdır. Bu dinamik, özel sektör girişimlerin sayısının artmasına ve yerel yönetim yaklaşımlarına paralel bir ivmede ilerlemekte. Sanat kurumu olarak Antalya Kültür Sanat, şehirde hiç de azımsanmayacak bir dinamiği şehre taşıdı. Dünya standartlarında sahip olduğu fiziki yapı dünya sanatçılarının mekânda sergilenebilmesine neden oldu. Yerel yönetimlerin açtığı kültür sanat merkezleri ve bu merkezlerde gerçekleşen etkinlikler, belediyeler arasındaki rekabet bilinci de bu ivmenin yükselişinde etkili oldu. Açılan özel galeri sayılarındaki artış umut vermekte. Ama bu umudumun uzun ömürlü olmadığını söylemeliyim. Çünkü; şehirde koleksiyoner kitlesi ve sanat yatırımcısı sayısı çok az. Sanat galerilerinin sürekliliği, sanatçıların sahip olduğu gücün yükselişi koleksiyoner desteği ile gerçekleşecektir. Şu konuya da değinmeden edemeyeceğim: Şaşkınlıkla şehirde yaşayan otel sahiplerini ve iş insanlarını izlemekteyim. Sergi açılışlarında, sanatçı atölyelerinde onları görmek pek de mümkün değil. Bu şehrin bana göre en büyük eksikliği koleksiyonerliğin, sanat sponsorluğunun öneminin, kültür endüstrisinin gücünün halâ farkında olunmaması. Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu onlarca isim şu an bu şartlar altında üretmeyi sürdürüyorlar. Ayrıca; hızla İstanbul’dan da dikkat çekici bir sanatçı akışı mevcut.  Sanatçılar Antalya’ya yerleşiyorlar. Var olan dinamik destek ve teşvikle bu ivme daha da yükseltilebilir. Aksi takdirde teker teker sanatçılar ve kültür insanları ters göç ile bu şehri terketme eğiliminde olabilirler. O nedenle iş insanları ve turizmcilere çok görev düşmekte. Sanatın gücünün, sanat sponsorluğunun marka gücüne olan etkisinin henüz farkında değiller. Ne yazık …

*Antalya Ticaret ve Sanayi Odası’nın bu yıl ilk kez verdiği KÖK (Kentin Övünç Kaynakları) ödülleri içerisinde yer alan “Kültür-Sanat” ödülü kategorisinin sahibi oldunuz. Muratpaşa Belediyesi’nin gerçekleştirdiği Oldtown Kaleiçi Festivali kapsamında festivalin başlangıcından bu yıla dek süren kamusal alanda sanat odaklı “Açık Hava Sanat Alanı- Birlikte&…. İzinde” projesi ile ödüle layık görüldünüz. Bu projenin ödüllü küratörü olarak toplumun etkinliğe ilgisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle; tekrar Muratpaşa Belediyesi’ne, Antalya Ticaret Sanayi Odası’na ve jüri üyelerine çok teşekkür ediyorum. Bu projeyi çok önemsediğimi belirtmek istiyorum. Muratpaşa Belediyesi yetkilileri ile muhteşem bir uyum ile gerçekleştirdiğimiz projenin en önemli özelliği kamusal alanda, halkın tanıklığı ile gerçekleştirilen disiplinlerarası sanat üretimlerinin kazandırdığı deneyim idi. Tiyatrodan, performans sanatına, resimden enstalasyona, video art çalışmalarından müzik gösterilerine dek pek çok sanat etkinliği Açık Hava Sanat Alanı’nda yer bulabiliyor.  “Açık Hava Sanat Alanı- Birlikte&…. İzinde” projesi başlığındaki boşluğu özellikle boş bıraktım. Her yıl bu boşluk dolduruldu. İlk yıl dilekler, sonraki yıl tarih, üçüncü yıl kapıların izini sürdük. Ve bu boşluk o yıl edinilen kavramsal yaklaşıma göre dolduruldu. Seneye de farklı bir kelime ile doldurulacak ve sokakta tek bir bağlam üzerinden halk pek çok eser görecek. Tecrübelere gelince; çok fazla şey yaşadık.  İlk yıl bazı eserlerin sergi alanında eksildiğini gördük ama bu bizi mutlu etti. Sanırım birileri eseri çok beğenip  alıp evine götürdü. Bunu göze almıştık, o nedenle rahatsız olmadık. Belki de o eser bir evin halâ duvarlarını süslüyor. Bu da çok olumlu bir teşvik bana göre. İkinci yıl yaşadığım en kötü şey Kaleiçi’nde marinanın yukarısında yer alan terasta gerçekleştirdiğimiz kitaplı enstalasyonun ertesi gün yok edilmesi idi. O dönemin Büyükşehir Belediyesi zabıta ekipleri çalışmaları yok edip bir kamyonun arkasına atıp götürmüşlerdi. O şaşkınlıkla belediyeyi arayarak çalışmanın tekrar getirilmesini talep ettim ve saatler sonra sergi alanına çalışmalar geldi. Ama elbette tamamen birbirine karışmış halde. O haliyle sergileyerek bu üzücü durumu görünür kılmıştım. Bizim için büyük hayalkırıklığı idi. Özellikle de eserin sahibi olan sanatçı için.  Ama elbette yaşananlar bir tecrübe olarak baki kalıyor. Kamusal alanda sanat yapmak çok zor, özellikle yerelde ilk kez bu tarz eserlerle karşılaşan bir toplumsal
yapı varsa. Bunun yanı sıra; Kaleiçi’nde kimi yerli halk bize çay ikram etti kimisi de yerde üretim aşamasında olan resimlerin üzerinden araba ile geçmek istedi. Bizler katılımcı sanatçı arkadaşlar ile tüm bunlara direnç
gösterdik. Resimlerin üzerinden arabası ile geçmek isteyen kişi ile olayın hemen ardından yakınlık kurduk ve kendisisanat eserlerine bundan sonra daha ilgili davranacağını ifade etti. Bu durum da bizim için ilginç ve aslında olumlu bir anı olarak tarihteki yerini aldı. Önemli bir gerçek var ki; kamusal alanda üretilen eserler kapalı müze ve galeri mekânlarında üretilenlerden çok daha etkilidir ve halka daha kolay ulaşır. Bu etkinliklerin sayısının artması, gerçekleşen diğer festivallerin de ayrıca tüm kente yayılması ve festivallere karşı halka aidiyet duygusu kazandırmak için farklı stratejiler uygulanması gerekmekte. Belki bu stratejilerin içeriğini de farklı bir sohbette konuşuruz.
(Sol üst  resim: KÖK ödül anı- ATSO Başkanı Davut Çetin'den ödül alırken - Sol alt resim: KÖK Ödülü ile - Sağ üst resim: Kaleiçi Old Town Festival- Enstalasyon Işık Aslıhan- Evren Kapısı- Açık Hava Sanat Alanı 2016-1- Sağ alt resim: Kaleiçi Old Town Festival- Enstalasyon Işık Aslıhan- Evren Kapısı- Açık Hava Sanat Alanı-2016-2)


 *Antalya’nın uluslararası bir sanat şehri olması için bir master plan yapmak gerekirse tarafları kimler olmalıdır? Siz bu planın neresinde yer alırsınız? Bu yönde varsa çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
 
Bunun için şehirde yer alan tüm yerel yönetim yetkililerinin, sanat derneklerinin, kurumların, sanat galerisi sahiplerinin, orkestra müdürlerinin vb  birarada olması gerekir. Elbette yukarıda ifade ettiğim üzere özellikle şehirde yer alan yatırımcıların bu çerçeveye dahil oması şarttır. Bir şehri turizm kenti yapabilirsiniz. Keza Antalya bir turizm kenti. Fakat; kültür turizmi, sanat turizmi, festival turizmi neden olmasın?
Bilboa, Gwangju gibi kentlere baktığınızda yıllık turizm ciroları şaşırtıcı boyutlara ulaşmakta. Bunun tek nedeni Bilboa’da bulunan Guggenheim Müzesi ve Gwangju’da gerçekleştirilen sanat bienali. Özellikle bienaller ve güçlü koleksiyonlarla açılan özel müzeler en gelişmemiş kenti dahi dünyaya hakim olacak güçte sanat turizmi merkezine dönüştürmekte. Bu da elbette o şehirlerde yaşayan sanatçıların, iş insanlarının, otel sahiplerinin kalkınmasına neden olmakta. Türkiye’de de Mardin, Sinop, Çanakkale merkez dışında gerçekleşen bienal etkinlikleri ile öne çıkmakta. Antalya’da neden olmasın? Bu saydığım üç şehir ile karşılaştırıldığında Antalya’nın turizm gücü ve yatırımcı sayısının daha fazla olduğunu görmekteyiz. Tüm şehrin bu tarz bir etkinliğe dahil olması önemli bir konu. Kumaşçısından, marangozuna dek… Kente aidiyet ancak bu şekilde sağlanır ve sürekliliği de daha uzun ömürlü olur.
(Sol resim: Bilboa; Guggenheim Müzesi)
 
*Ağustos 2020 Incity dergisindeki yazınızda, bir şehrin sanat eserlerinin o şehri tanıttığı fikri etrafında, Antalya’daki ortak alanlardaki heykellerle ilgili sanatçıların da fikirlerine yer verdiniz. Yazıdaki mesajlar çerçevesinde, şu iki sorumu yöneltmek istiyorum.
*Şehrin yönetiminde bir sanat kurulu olması fikrine nasıl bakıyorsunuz?                                           
*Bilindiği üzere, Kent Konseyi kültür sanat grubu var, bu ve benzer değerli oluşumları bir çizgide buluşturmak için önerileriniz? 

Kesinlikle olması gerektiğini düşünüyorum. Bu kurulda yerel yönetim yetkilileri, uzman akademisyenler,  STK temsilcileri, galeri, kurum temsilcileri, iş insanları ve otel yöneticilerini temsil eden isimler yer almalı. Şehrin dinamikleri bir inisiyatif altında toplanabilir. Bu görev bana göre Antalya Büyükşehir Belediyesi’ne düşmekte. Antalya’da farklı disiplinlere dair aslında çok fazla sanatsal oluşum, dernek var. Tüm disiplinleri tek çatı altında toplayan bir kolektif oluşum hep birlikte hareket ederek ortak bir payda yaratabilir. Bireysel çabaların kalıcı değişimler yaratması çok zordur. Belki de Antalya’da bazı sanatsal oluşumların ve çabaların tam sonuç vermemesinin nedeni burada gizlidir. Bireysel yada küçük çabalardan ziyade ortak bir akıl, kolektif ruh daha kalıcı, süreklilik içeren, geleceğe taşınacak yenilik ve değişimlere neden olabilir….
Teşekkür ediyorum…
 
Antalya’ya bakış açısı, çalışmaları ile değer katan Sevgili Ebru Nalan Sülün’e değerli görüşleri için ben çok teşekkür ediyorum.
 
Bu  çok değerli mesajları şöyle 2 paragrafa sığdırmaya çalışıp, aşağıdaki şekilde özetlemek istiyorum…
 
Sanatın ülkede kucaklandığını varsayarak; sanatın bir şehrin yararına yaşaması için hangi tarafların birlikte çaba sarfetmesi gerekli;
 
“Elinizdeki altının değerini biçecek olan kuyumcudur” öyle ya altın bileziğinizin değerini anlamak için bir bilene sormanız gerekir, kaç ayardır, işçiliği nasıldır. vs. vs. ortaya konan ürüne, o ürünü her yönüyle tanıyan, pazarını bilen, pazarlamasını bilen kişi değer biçiyorsa, sanat eserini de, sanatı her yönüyle değerlendirecek uzmanları ile konuşunca, sanatı ve sanatsal etkinlikleri organize etmek için bir çok tarafın bir araya gelmesi gerektiği o kadar net!
 
Şehirde sanata nefes aldıran ortamı hazırlayan yerel belediyeler, sanatı her yönü ile inceleyen, kültür ve bilgi birikimi ile akademik yaklaşımı sergileyen Güzel Sanatlar Fakültesi, resim eğitmenleri,  sanat eserlerini ortaya koyan sanatçılar;  sanatçıların etrafında birleştiği dernekler, vakıflar özetle sivil toplum kuruluşları, sanat eserlerini sergileyen galeri sahipleri, küratörler, sanat eserlerine değer biçen, ulusal-uluslararası tanınır olmasını sağlayan koleksiyonerler, ortaya konan eserleri enine boyuna değerlendiren eleştirmenler, sanatçıların eserlerinin tuvalini, kağıdını, boyasını, her türlü malzemesini sağlayan tedarikçileri, sanatı izleyen sanatseverler, “turizmin başkenti” Antalya’da turizmin her noktasında görev yapan, özetle, sanat toplumun aynası dersek, her bir birey sanatı şehre işlemek için taraftır.


Sanat"ı Doğru Analiz Etmek…

Mükemmel bir kültür/sanat durağı olan bu şehirde “Antalya’ya Değer Katan” değerli sanat tarihçisi Dr. Ebru Nalan Sülün ile  “tarih”in en estetik tanığı “sanat” ve “güncel sanat dinamikleri” üzerine konuştuk.
 
Sevgili Sanat Dostları,
Antalya=Gülen güneş, Antalya=Nemi ile şifalanan bitki örtüsü, Antalya=Sanatın tam da üstü
Bu köşede; ama bir satır arası, ama bir başlık olarak bu koca dünyanın bir mücevher noktasında yaşadığımızdan bahsettik…konu sanattı ama konuşturan Antalya oldu çoğu kere…
Şehrin ruhu, dokusu, üstündeki sanat eserleri ile de yaşıyor…”geçmişten gelenlere hayran hayran bakarken, bu şehrin bu dönemine tanıklık eden biz faniler ne kattı” sohbetleri süredursun bu konuya gerçekten mesai harcayan, eski yeni değerleri bir sihirli kompozisyon haline getirmeye uğraşan değerli isimlerle minik sohbetler gerçekleştirdik bu köşede…ve anafikrin; aslında birbirini anlamak olduğunu farkettik. Yerel yönetimlerin siyasetten bağımsız;  şehrin, halkının ihtiyaçlarını ve tarihine kulak ve yön vererek projeler ortaya koymasının önemi, halkın da ortaya konana sahip çıkması, yaşatmak için öneriler getirmesi, önlemlere uyması, yaşını almışların gençleri anlaması, gençlerin deneyimlerden dersler çıkarması ve yaşı ileri olan ama kalbi, beyni geleceğin ufuklarına cesaretle bakanların metodlarını merak etmesi, her anlamda; her frekansta yayın yapanın birbirini anlamaya, çözmeye çalışmasına özen göstermesinin önemli olduğunu gördük…bir çeşit; birbirine duyarlı olma hali…bu çağdaş kelime “EMPATİ”.

COVID19un etkili olmaya başladığı günlerde  Antalya Alpek Mimarlık- Sanat Galerisi’nde gerçekleşen ”EMPATİ” isimli sergi duyuruldu.Küratörlüğünü, değerli akademisyen, sanat tarihçisi, sanat eleştirmeni, Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Temel Eğitim Bölümü, Sanat Yönetimi ABD’nda görevli,  AICA (Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği) üyesi Sayın Dr.Öğr.Üyesi Ebru Nalan Sülün’ün yaptığı bu sergide, değerli Antalyalı kadın sanatçıların gözü ile tüm insanlığın sorunlarına uzanan,seramik, resim, heykel, fotoğraf, dokuma gibi sanat üretimleri yer aldı.
 Basamaklar, türler, ekosistemler, her ne dersek; her ortam, kişi, millet, her topluluk arası birbirini anlama fikrini inceleyen bunu da bir sergide en özet hali ile buluşturmayı başaran bu değerli sanat insanına elbette sorularım var.​

Küratörlüğünü, değerli akademisyen, sanat tarihçisi, sanat eleştirmeni, Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Temel Eğitim Bölümü, Sanat Yönetimi ABD’nda görevli,  AICA (Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği) üyesi Sayın Dr.Öğr.Üyesi Ebru Nalan Sülün’ün yaptığı bu sergide, değerli Antalyalı kadın sanatçıların gözü ile tüm insanlığın sorunlarına uzanan,seramik, resim, heykel, fotoğraf, dokuma gibi sanat üretimleri yer aldı.
 Basamaklar, türler, ekosistemler, her ne dersek; her ortam, kişi, millet, her topluluk arası birbirini anlama fikrini inceleyen bunu da bir sergide en özet hali ile buluşturmayı başaran bu değerli sanat insanına elbette sorularım var.                         
(sol resim : EMPATİ SERGİSİ-sergi genel görünüm - sağ resim:  Dr. Öğretim Üyesi Ebru Nalan Sülün)



Sevgili Ebru Nalan Sülün; 
*Siz uluslararası sanat gözlüklü yerel bir sanat ajanı mısınız? Sanat ajanı kimdir?
Çok hoş bir soru. Aslında tüm dünyadaki sanat tarihçiler, küratörler, sanat eleştirmenleri birer sanat ve bilgi ajanıdır. Bizler sanata dair tarih sayfasındaki bilgileri, sanatçıları takip ve tespit  ederiz. Sanat tarihi çalışmalarında bir gazete küpürü, bir röportajda söylenmiş bir cümle dâhi bizi çok farklı kapılara sürükler. Belki aylarca, yıllarca kütüphane köşelerinde sayfa sayfa gazete-dergi- bilgi taradığımız anlar olur. Özellikle de hiç araştırılmamış bir konuyu aralamış iseniz bu minik bilgiler çok daha önemli hale gelir.   Bu anlamda bakıldığında evet bir bilgi ve sanat ajanıyım. Bir sanat tarihçi olarak bilgi ajanı, küratör olarak da sanatçı ajanı olduğumu sanırım söyleyebilirim. Küratörlük sürecinde sanatçıları takip etmek, onları tanımaya çalışmak, Türkiye ve dünyanın farklı köşelerindeki sanat üretimlerini mümkün olduğunca takip etmek, izlemek, araştırmak gereklidir. Bu da sanırım bir nevi ajanlık oluyor. Sanatçının bazen haberi olmadan onları büyüteç altına alıp göz hapsinde tutarız. Ardından portfolyolarını talep eder, kolektif bir bilinç yaratmaya çalışırız. Proje bağlamlarına, çerçevesine, mekânına göre sanatçılara sergi projesi önerileri sunarız. Bu sürecin ilerlemesinde gerçekten araştırmacı olmak şarttır. Sanat terminolojisinde “sanat ajanı” olarak bir niteleme yoktur. Eğer bu kelime ile araştıran, takip eden, keşfedeni ifade edeceksek evet bizler sanat ajanıyız.
 
*Sanatı icra eden tarafta değilsiniz, ama ortaya konan sanatı ulusal, uluslararası  boyutta icra edenleri kültür ve bilgi birikimi ile inceleyen, kritik eden, deyim yerindeyse parlatan kişi olarak, bir şehrin sanatçısına önerileriniz ne olur? O sanatçının ulusal ve uluslararasına çıkmak için hangi yolu izlemesi gerekir?
Gündemi, günceli, sanat ortamlarını Türkiye’deki tüm sanatçıların takip etmesi gerekir.
En özet hali ile, her sanatçı kendine ait bir web sitesi açmalı, eserlerinin envanterini oluşturmalı/oluşturulmasın sağlamalı, gündemi takip ederken, kendini sanattaki yeniliklere açabilmeli  dolayısı ile vizyonlarını geliştirmeleri gerekiyor
Ardından Türkiye güncel sanat ortamını paralelinde dünyadaki sanat dünyasını takip etmeliler, aksi halde yerel kalmaya devam ederler.
Her ne kadar genç sanatçılarn zaten gündemi takip edeceklerinden eminsem de, onların da konfor alanlarında kalma rehavetine kapılmadan sürekli araştırmalarını da tabii öneriyorum. Aslında artık ulusal/yerel yok. Küresele hakim olmak var. Bunu yakalayamayan her daim çağın gerisinde kalıyor. Ancak tabii bunu eleştirmiyorum elbette bu da bir seçim.
GENEL ÇERÇEVEDE; Çalışmalarını ulusal olsun uluslararası olsun  tüm platformlarda sergilemek isteyen, farklı ülkelerden sanatıların çalışmalarını takp edebilmek ve yeri gelince karşılaştırmalar yapabilmek, daha detayları ile anlayabilmek için sanatçıların dil hâkimiyetleri ilk şart. Özellikle; uluslararası sanat dünyasında var olabilmeleri için yabancı dile hâkim olmaları gerekir. Günümüzde alternatif sanat alanlarının, uluslararası sanatçı değişim programlarının sayısı hızla artmakta. Bazı “residence” programları sanatçı önermemi rica etti. Özellikle bu süreçte dilin önemi bir kez daha ortaya çıktı. Sanat üretiminde oldukça başarılı isimlere teklif götürdüğümde dil bilmediklerini ve katılamayacaklarını ifade ettiler. Uluslararası sanatçı değişim programları sanatçılara gerçekten büyük olanaklar sunmakta. Dünya sanatçıları ile ortak bir paydada sanat üretmek ve buna tanık olmak çok değerli. Sanatçılara öncelikle bu programları takip etmelerini öneririm. Ayrıca; pandemi nedeniyle dijital platformlar artık çok daha önemli hale geldi. Dünyaya açılmanın bir yolu da bir kaç dilde düzenlenmiş web siteleri ve sosyal medya hesapları. Bizim en büyük sorunumuz sanatçı tarihçelerinin yokluğu ve bilginin tasnifi. Bir nevi monografik araştırmaların eksikliği. Bu belleğin oluşması şart. O nedenle web sitelerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Portfolyoların niteliği, web sitesi yada sosyal medya hesaplarının her daim dinamik ve içerikli olması çok önemli. Özellikle son 6-7 ayda pandemi nedeniyle çoğalan dijital platformlar sanatçılar için çok daha önemli bir kapı aralanmasına neden oldu. Bu kapıyı görmezden gelmeyerek değerlendirmenin çok faydalı olacağını söyleyebilirim. Ayrıca; elbette ulusal-uluslararası küratörlerle, galerilerle iletişim kurmak, portfolyo göndermek de sanatçıların açılım sağlamalarını kolaylaştıracaktır. Şimdilik bunları ifade edebilirim.
 
*Dünyada sanatın evrildiği ana hatlar, Türkiye hatta Antalya bunun neresinde?
Oldukça kapsamlı bir soru. Bu konu oldukça uzun başlıklar halinde tartışılabilir. Öncelikle Türkiye’yi ele alalım. Türkiye; 1980’li yıllardan sonra yaşadığı ekonomik, toplumsal dönüşüm ile paralellik taşıyan bir sanatsal geçmişe sahip. Bu dönemdeki ekonomik gelişmeler, serbest piyasa ekonomisinin yaygınlaşması, holding sayılarında artışa neden olmuştur. Bu gelişmelerin paralelinde sanat yatırımcılığı hız kazanmış, sermaye sahipleri uluslararası sanat ortamının farkına varmıştır. 1987 yılında İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından başlatılan İstanbul Bienali’nin gerçekleşmesi sanatsal üslup ve malzemelerde büyük değişimin gerçekleşmesine neden olmuştur. İstanbul Bienali ülke sanatçılarımızın küreselleşmesine, yöntem ve malzemelerin dönüşmesine neden olmuştur. Sanatın üretimi ve gelişimi yavaş yavaş dünyaya endeksli hale gelmiş, 1990 ve 2000’lerde de farklı etkileşimler ile bu ivme hız kazanmıştır. Özellikle 2000’li yıllarda özel müze ve kurumların bizlere dünya sanatçılarını taşıması, kurumsallaşma eğilimlerinin hız kazanması ile dünyaya endeksli etkinliklerin sayısı artmıştır. Yerel boyutta Antalya özelindeki süreç izlendiğinde; 21 yıldır Antalya’da yaşayan bir akademisyen olarak tespit ettiğim en net veri; son 5 yılda Antalya’da da büyük bir dinamiğin oluşmuş olmasıdır. Bu dinamik, özel sektör girişimlerin sayısının artmasına ve yerel yönetim yaklaşımlarına paralel bir ivmede ilerlemekte. Sanat kurumu olarak Antalya Kültür Sanat, şehirde hiç de azımsanmayacak bir dinamiği şehre taşıdı. Dünya standartlarında sahip olduğu fiziki yapı dünya sanatçılarının mekânda sergilenebilmesine neden oldu. Yerel yönetimlerin açtığı kültür sanat merkezleri ve bu merkezlerde gerçekleşen etkinlikler, belediyeler arasındaki rekabet bilinci de bu ivmenin yükselişinde etkili oldu. Açılan özel galeri sayılarındaki artış umut vermekte. Ama bu umudumun uzun ömürlü olmadığını söylemeliyim. Çünkü; şehirde koleksiyoner kitlesi ve sanat yatırımcısı sayısı çok az. Sanat galerilerinin sürekliliği, sanatçıların sahip olduğu gücün yükselişi koleksiyoner desteği ile gerçekleşecektir. Şu konuya da değinmeden edemeyeceğim: Şaşkınlıkla şehirde yaşayan otel sahiplerini ve iş insanlarını izlemekteyim. Sergi açılışlarında, sanatçı atölyelerinde onları görmek pek de mümkün değil. Bu şehrin bana göre en büyük eksikliği koleksiyonerliğin, sanat sponsorluğunun öneminin, kültür endüstrisinin gücünün halâ farkında olunmaması. Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu onlarca isim şu an bu şartlar altında üretmeyi sürdürüyorlar. Ayrıca; hızla İstanbul’dan da dikkat çekici bir sanatçı akışı mevcut.  Sanatçılar Antalya’ya yerleşiyorlar. Var olan dinamik destek ve teşvikle bu ivme daha da yükseltilebilir. Aksi takdirde teker teker sanatçılar ve kültür insanları ters göç ile bu şehri terketme eğiliminde olabilirler. O nedenle iş insanları ve turizmcilere çok görev düşmekte. Sanatın gücünün, sanat sponsorluğunun marka gücüne olan etkisinin henüz farkında değiller. Ne yazık …

*Antalya Ticaret ve Sanayi Odası’nın bu yıl ilk kez verdiği KÖK (Kentin Övünç Kaynakları) ödülleri içerisinde yer alan “Kültür-Sanat” ödülü kategorisinin sahibi oldunuz. Muratpaşa Belediyesi’nin gerçekleştirdiği Oldtown Kaleiçi Festivali kapsamında festivalin başlangıcından bu yıla dek süren kamusal alanda sanat odaklı “Açık Hava Sanat Alanı- Birlikte&…. İzinde” projesi ile ödüle layık görüldünüz. Bu projenin ödüllü küratörü olarak toplumun etkinliğe ilgisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle; tekrar Muratpaşa Belediyesi’ne, Antalya Ticaret Sanayi Odası’na ve jüri üyelerine çok teşekkür ediyorum. Bu projeyi çok önemsediğimi belirtmek istiyorum. Muratpaşa Belediyesi yetkilileri ile muhteşem bir uyum ile gerçekleştirdiğimiz projenin en önemli özelliği kamusal alanda, halkın tanıklığı ile gerçekleştirilen disiplinlerarası sanat üretimlerinin kazandırdığı deneyim idi. Tiyatrodan, performans sanatına, resimden enstalasyona, video art çalışmalarından müzik gösterilerine dek pek çok sanat etkinliği Açık Hava Sanat Alanı’nda yer bulabiliyor.  “Açık Hava Sanat Alanı- Birlikte&…. İzinde” projesi başlığındaki boşluğu özellikle boş bıraktım. Her yıl bu boşluk dolduruldu. İlk yıl dilekler, sonraki yıl tarih, üçüncü yıl kapıların izini sürdük. Ve bu boşluk o yıl edinilen kavramsal yaklaşıma göre dolduruldu. Seneye de farklı bir kelime ile doldurulacak ve sokakta tek bir bağlam üzerinden halk pek çok eser görecek. Tecrübelere gelince; çok fazla şey yaşadık.  İlk yıl bazı eserlerin sergi alanında eksildiğini gördük ama bu bizi mutlu etti. Sanırım birileri eseri çok beğenip  alıp evine götürdü. Bunu göze almıştık, o nedenle rahatsız olmadık. Belki de o eser bir evin halâ duvarlarını süslüyor. Bu da çok olumlu bir teşvik bana göre. İkinci yıl yaşadığım en kötü şey Kaleiçi’nde marinanın yukarısında yer alan terasta gerçekleştirdiğimiz kitaplı enstalasyonun ertesi gün yok edilmesi idi. O dönemin Büyükşehir Belediyesi zabıta ekipleri çalışmaları yok edip bir kamyonun arkasına atıp götürmüşlerdi. O şaşkınlıkla belediyeyi arayarak çalışmanın tekrar getirilmesini talep ettim ve saatler sonra sergi alanına çalışmalar geldi. Ama elbette tamamen birbirine karışmış halde. O haliyle sergileyerek bu üzücü durumu görünür kılmıştım. Bizim için büyük hayalkırıklığı idi. Özellikle de eserin sahibi olan sanatçı için.  Ama elbette yaşananlar bir tecrübe olarak baki kalıyor. Kamusal alanda sanat yapmak çok zor, özellikle yerelde ilk kez bu tarz eserlerle karşılaşan bir toplumsal
yapı varsa. Bunun yanı sıra; Kaleiçi’nde kimi yerli halk bize çay ikram etti kimisi de yerde üretim aşamasında olan resimlerin üzerinden araba ile geçmek istedi. Bizler katılımcı sanatçı arkadaşlar ile tüm bunlara direnç
gösterdik. Resimlerin üzerinden arabası ile geçmek isteyen kişi ile olayın hemen ardından yakınlık kurduk ve kendisisanat eserlerine bundan sonra daha ilgili davranacağını ifade etti. Bu durum da bizim için ilginç ve aslında olumlu bir anı olarak tarihteki yerini aldı. Önemli bir gerçek var ki; kamusal alanda üretilen eserler kapalı müze ve galeri mekânlarında üretilenlerden çok daha etkilidir ve halka daha kolay ulaşır. Bu etkinliklerin sayısının artması, gerçekleşen diğer festivallerin de ayrıca tüm kente yayılması ve festivallere karşı halka aidiyet duygusu kazandırmak için farklı stratejiler uygulanması gerekmekte. Belki bu stratejilerin içeriğini de farklı bir sohbette konuşuruz.
(Sol üst  resim: KÖK ödül anı- ATSO Başkanı Davut Çetin'den ödül alırken - Sol alt resim: KÖK Ödülü ile - Sağ üst resim: Kaleiçi Old Town Festival- Enstalasyon Işık Aslıhan- Evren Kapısı- Açık Hava Sanat Alanı 2016-1- Sağ alt resim: Kaleiçi Old Town Festival- Enstalasyon Işık Aslıhan- Evren Kapısı- Açık Hava Sanat Alanı-2016-2)


 *Antalya’nın uluslararası bir sanat şehri olması için bir master plan yapmak gerekirse tarafları kimler olmalıdır? Siz bu planın neresinde yer alırsınız? Bu yönde varsa çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
 
Bunun için şehirde yer alan tüm yerel yönetim yetkililerinin, sanat derneklerinin, kurumların, sanat galerisi sahiplerinin, orkestra müdürlerinin vb  birarada olması gerekir. Elbette yukarıda ifade ettiğim üzere özellikle şehirde yer alan yatırımcıların bu çerçeveye dahil oması şarttır. Bir şehri turizm kenti yapabilirsiniz. Keza Antalya bir turizm kenti. Fakat; kültür turizmi, sanat turizmi, festival turizmi neden olmasın?
Bilboa, Gwangju gibi kentlere baktığınızda yıllık turizm ciroları şaşırtıcı boyutlara ulaşmakta. Bunun tek nedeni Bilboa’da bulunan Guggenheim Müzesi ve Gwangju’da gerçekleştirilen sanat bienali. Özellikle bienaller ve güçlü koleksiyonlarla açılan özel müzeler en gelişmemiş kenti dahi dünyaya hakim olacak güçte sanat turizmi merkezine dönüştürmekte. Bu da elbette o şehirlerde yaşayan sanatçıların, iş insanlarının, otel sahiplerinin kalkınmasına neden olmakta. Türkiye’de de Mardin, Sinop, Çanakkale merkez dışında gerçekleşen bienal etkinlikleri ile öne çıkmakta. Antalya’da neden olmasın? Bu saydığım üç şehir ile karşılaştırıldığında Antalya’nın turizm gücü ve yatırımcı sayısının daha fazla olduğunu görmekteyiz. Tüm şehrin bu tarz bir etkinliğe dahil olması önemli bir konu. Kumaşçısından, marangozuna dek… Kente aidiyet ancak bu şekilde sağlanır ve sürekliliği de daha uzun ömürlü olur.
(Sol resim: Bilboa; Guggenheim Müzesi)
 
*Ağustos 2020 Incity dergisindeki yazınızda, bir şehrin sanat eserlerinin o şehri tanıttığı fikri etrafında, Antalya’daki ortak alanlardaki heykellerle ilgili sanatçıların da fikirlerine yer verdiniz. Yazıdaki mesajlar çerçevesinde, şu iki sorumu yöneltmek istiyorum.
*Şehrin yönetiminde bir sanat kurulu olması fikrine nasıl bakıyorsunuz?                                           
*Bilindiği üzere, Kent Konseyi kültür sanat grubu var, bu ve benzer değerli oluşumları bir çizgide buluşturmak için önerileriniz? 

Kesinlikle olması gerektiğini düşünüyorum. Bu kurulda yerel yönetim yetkilileri, uzman akademisyenler,  STK temsilcileri, galeri, kurum temsilcileri, iş insanları ve otel yöneticilerini temsil eden isimler yer almalı. Şehrin dinamikleri bir inisiyatif altında toplanabilir. Bu görev bana göre Antalya Büyükşehir Belediyesi’ne düşmekte. Antalya’da farklı disiplinlere dair aslında çok fazla sanatsal oluşum, dernek var. Tüm disiplinleri tek çatı altında toplayan bir kolektif oluşum hep birlikte hareket ederek ortak bir payda yaratabilir. Bireysel çabaların kalıcı değişimler yaratması çok zordur. Belki de Antalya’da bazı sanatsal oluşumların ve çabaların tam sonuç vermemesinin nedeni burada gizlidir. Bireysel yada küçük çabalardan ziyade ortak bir akıl, kolektif ruh daha kalıcı, süreklilik içeren, geleceğe taşınacak yenilik ve değişimlere neden olabilir….
Teşekkür ediyorum…
 
Antalya’ya bakış açısı, çalışmaları ile değer katan Sevgili Ebru Nalan Sülün’e değerli görüşleri için ben çok teşekkür ediyorum.
 
Bu  çok değerli mesajları şöyle 2 paragrafa sığdırmaya çalışıp, aşağıdaki şekilde özetlemek istiyorum…
 
Sanatın ülkede kucaklandığını varsayarak; sanatın bir şehrin yararına yaşaması için hangi tarafların birlikte çaba sarfetmesi gerekli;
 
“Elinizdeki altının değerini biçecek olan kuyumcudur” öyle ya altın bileziğinizin değerini anlamak için bir bilene sormanız gerekir, kaç ayardır, işçiliği nasıldır. vs. vs. ortaya konan ürüne, o ürünü her yönüyle tanıyan, pazarını bilen, pazarlamasını bilen kişi değer biçiyorsa, sanat eserini de, sanatı her yönüyle değerlendirecek uzmanları ile konuşunca, sanatı ve sanatsal etkinlikleri organize etmek için bir çok tarafın bir araya gelmesi gerektiği o kadar net!
 
Şehirde sanata nefes aldıran ortamı hazırlayan yerel belediyeler, sanatı her yönü ile inceleyen, kültür ve bilgi birikimi ile akademik yaklaşımı sergileyen Güzel Sanatlar Fakültesi, resim eğitmenleri,  sanat eserlerini ortaya koyan sanatçılar;  sanatçıların etrafında birleştiği dernekler, vakıflar özetle sivil toplum kuruluşları, sanat eserlerini sergileyen galeri sahipleri, küratörler, sanat eserlerine değer biçen, ulusal-uluslararası tanınır olmasını sağlayan koleksiyonerler, ortaya konan eserleri enine boyuna değerlendiren eleştirmenler, sanatçıların eserlerinin tuvalini, kağıdını, boyasını, her türlü malzemesini sağlayan tedarikçileri, sanatı izleyen sanatseverler, “turizmin başkenti” Antalya’da turizmin her noktasında görev yapan, özetle, sanat toplumun aynası dersek, her bir birey sanatı şehre işlemek için taraftır.


Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı.

Yorum Yaz


En fazla 500 karakter. 500 karakter kaldı.