Gönüllü Yazar/Paylaşımcı - Leyla İrten


Güzel Sanatları Meslek Olarak Seçmek Gerçekten Bir Ayrıcalık…

4.7.2024 tarihinde, ilgilenenlerin dikkatini çeken bir haber yayınlandı.

“Dünyanın en eski mağara resmi bulundu. “Figüratif mağara sanatının en eski örneği, Avustralyalı ve Endonezyalı bilim insanları tarafından Endonezya'nın Güney Sulawesi Adası'nda keşfedildi. Yaban domuzu ve üç insan benzeri figürün yer aldığı resim en az 51 bin 200 yıllık olup, daha önce bulunan en eski mağara resminden 5 bin yıldan daha eski.

Mağarada bulunan resmi o duvarda ölümsüzleştirenin aklından ne geçiyor olabilirdi?

O yabani hayvanı avlamış olmak belki bir zafer duygusu uyandırdı, belki bir süre boyunca karınlarını doyuracak olmanın sevincini yaşadılar, belki o hayvanın onlarda yarattığı korkuyu anlatmak istediler. Her ne idiyse o his, o insan veya insanlar o anı resim yolu ile kalıcı hale getirdiler. Bir duygu aktarımı var mı? Net değil, ama yukarıda saydıklarımdan bir veya bir kaçı o duvardaki çizgiler yolu ile bize kadar geçti. 2024 yılında Antalya ilinde, o mağaradaki insanın çizgileri üzerine konuşuyoruz şu anda.

Demek ki o insan, insanlar farkında olmadan amaçlarına ulaştılar. O an, o duygu, her ne ise; ölümsüzleşti. Evet; burada konu resimse de aslında tüm sanat dalları, insanın kendisini çok yönlü şekilde ifade etmesinin, duygu ve bir şekilde aslında yaşam biçimlerini bile sonraki nesillere aktarmasının türlü yolları. Sanatla uğraşmak aslında “zaman tanıklığı ve gelecek elçiliği” gibi bir görev gibi sanki.

2024 yılının da 8. ayının içindeyiz. Türk gençlerinin hayatındaki önemli dönüm noktalarından, geleceklerine yön vermelerinde önemli bir basamak olan üniversite yerleştirme sınav sonuçları ilan edildi. Sevinçler, hayal kırıklıkları…Ailelerin, gençlerin dilekleri, hayalleri ve çocuğumuz GSF’ni tercih ediyor. Belki çoktan sınavlara hazırlanıyordu…Tavrımız nedir? Ona nasıl bir yol çizmeliyiz ve onu neler bekliyor, biliyor muyuz? Geçmiş sohbetlerimizde de değindiğimiz, bu içinde “gelecek” barındıran konuyu bir başka açısı ile bu sohbet yazımızda da tekrar ele almak istedim. Konumuz “gelecek” seçimlerinde gençlerin GSF alternatifi ile ilgili.

Haydi yavaş yavaş konumuza giriş yaparak konuğumuzla karşılaşmaya geçelim. Kendisi;  ÇYDD'ni temsilen üyesi olduğum Antalya Kent Konseyi Kültür Sanat Grubu'nda birlikte olduğumuz, Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı;  müzik alanında çalışan ve araştırma alanları arasında sosyal ve beşeri bilimler, sosyal antropoloji, etnoloji, halkbilimi (folklor), sanat, sahne ve görüntü sanatları, sahne sanatları ve müzik bulunan aynı zamanda Klasik Batı müziğinde yorumculuk, müzikoloji ve etnomüzikoloji alanlarında da uzmanlaşmış olan Prof. Dr. Sibel Paşaoğlu Yöndem; sohbetimizle bu geniş yelpazede değerli görüşlerini paylaşacak.

Sibel Hanım; Eğitim-öğretime 1999 yılında Resim, Heykel, Grafik ve Seramik bölümleriyle başlayan Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin bugünkü yapısı ile gelişimini tamamladığını düşünüyor musunuz? Gelişim alanları hakkında neler söylemek istersiniz?

Leyla hanım, başta sanata ve sanatçıya verdiğiniz değeri bir kez daha gözler önüne seren bu söyleşi teklifiniz için, yaklaşımınız ve güzel sözleriniz için çok teşekkür etmek isterim, Fakültemize hoş geldiniz. Bilindiği gibi bu günlerde bölgemizin ve artık ülkemizin olduğu kadar dünyanın farklı ülke, etnisite ve kültürlerine mensup olan ve geleceğe dair belli bir projeksiyon ve iddiaları olan gençler tarafından tercih edilen bir üniversite ve de Fakülte olmanın haklı onurunu yaşıyoruz diyebilirim. Sizin de belirtmiş olduğunuz gibi geçtiğimiz günlerde 25. Kuruluş Yılımızı, beraberinde Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. Yılını bir yıla yayılan çok çeşitli etkinliklerle, hep birlikte mutluluk ve gururla kutladık…                 

Ülkemizde, alanında faal eğitim-öğretim sürdüren dokuz, servis dersleri için bir ve toplamda on iki bölümü bulunan oldukça az sayıdaki Fakülteler arasında yer alıyor olmamız bizi daha da özel kılıyor bana kalırsa… Sanat, eğitim ve kültür söz konusu olduğunda ayağını yere sağlam basan, donanımlı, gelenekten geleceğe taşıdığı değerlerin farkındalığını idrak etmiş ulusal ve uluslararası kurumsal bir bakış açısına sahip Fakülteler arasında yer alıyoruz. Bütün bunlarla birlikte, hangi açıdan bakarsak bakalım, “gelişimini tamamlamış olmak” ifadesi bende farklı çağrışımlar uyandırıyor nedense, bir nevi “yok olmaya yüz tutmak”la eşdeğer gibi bir hissiyat sanki… Ben sanatta bilimde de olduğu gibi gelişmenin sonu olmadığına, hakikaten kişinin o an için profesyonel olarak çalıştığı ya da ilgi duyduğu alan ne olursa olsun gün be gün edindiği yeni bilgi ve tecrübelerle doğru orantılı yaşam boyu gelişebildiğine inananlardanım… İster bu gelişme - son yıllarda hızla hayatımıza dahil olan ve hatta bir manada sanatsal algımıza da yön verme konusunda iddialar taşıyan yapay zeka türevlerinin etkisinde - teknolojik yönde olsun, isterse sanatın pek çok dal ve alt disiplininde gözlemlediğimiz gibi (zaman zaman kentsel yaşamın unutturduğu) doğanın sunduğu özgürlük ve şiirsel saflığa dönüş yönünde olsun – o ve ya bu biçimde - sanatçı bakış açısına has farklı ve özgün yaklaşımlar, belki doğal renklere, doğal malzemeye yönelmek gibi aslında birbirini de besleyen pek çok gelişim alanını akla getirmekte…

Şimdi siz bu konuya dikkat çekince – bu aralar beni çok umutlandıran bir projemizden kısaca söz etmek isterim izninizle… Fakültemiz bölüm öğrencilerinin faydalandıkları Bilgisayarla Tasarım Laboratuvarımız mevcut olmakla birlikte, bu yıl yeni teknolojilerden olduğu kadar eski üstatların köklü tecrübelerinden de faydalanmak istedik, Geleneksel Türk Sanatları Bölümümüzden değerli çalışma arkadaşlarımızın önerisi ile daha önce de dikkate alarak işler ürettiğimiz “sıfır atık” ilkesi çerçevesinde, yine atık malzemeden bu sefer el yapımı kağıt üretmek üzere projesini hazırladığımız bir laboratuvarı da işler hale getirebilmek niyetindeyiz.

Bu gibi gelişmeler hakikaten bizleri çok heyecanlandırıyor ve de öğrencilerimiz adına, gelecek adına umutlandırıyor diyebilirim.

Yüksek uygarlığın merdiveni sanattır. - Mustafa Kemal ATATÜRK

Ülkemizde, genelde, çoğu sohbette de değinildiği gibi; güzel sanatlar dallarını seçmek isteyen gençlere kısaca “aç kalırsın” diye bir görüş bildirilmesi aslında çok can sıkıcı. Oysa ki Türkiye Cumhuriyeti kurucusu Atatürk; sanatın önemine özellikle değinmiş ve bu görüşün benimsenebilmesi için uluslararası işbirliklerini teşvik etmiş, “harika çocuklar” yetişmesi için özel programlar planlamış. İleri uygarlığın yapı taşı saymıştır. Günümüze gelindiğinde sanata karşı tutunulan bu “aç kalma” gibi bir sığ görüşü ortadan kaldırmak için tekrar neler yapılmalı?

Belirtmiş olduğunuz bakış açısı ne yazık ki yalnızca ülkemizle ve yine altını çizmeliyim - ne yazık ki yalnızca günümüzle de sınırlı değil, zaman zaman da üzülerek gözlemliyorum ki oldukça yaygın hale gelebiliyor bu tarz görüşler bilindiği gibi… Tarihte de plastik sanatların, keza müziğin, dansın zirvede olduğu, sanatçının özel ve üstün bir konumda kabul edildiği dönem ve kültürlerde dahi bu ve benzeri önyargılı yaklaşımların sıklıkla karşımıza çıktığını söyleyebiliriz… Toplumsal idrak ve sanatçının özel yaradılışta bir kişi olduğu kabulü biraz da söz konusu devletin kültür-sanat politikaları ile hatta beraberinde kimi özel teşebbüslerin destek ve teşvikleri ile doğru orantılıdır diye düşünmüşümdür... Bilgi birikimleri ile sahip oldukları kreatif yetenek ve donanım çerçevesinde, kendilerine uygun gelecek vaat eden bir iş bulabilmek günümüzün hızla değişen sosyo-ekonomik koşulları paralelinde yalnız sanat okuyan, sanat yapan değil, hangi alanda faaliyet gösterirlerse göstersinler, korkarım tüm gençlerimizin başlıca sorunları arasında yer alıyor gibi…

 

Elbette bu birkaç gün, ay, yılda olacak gibi değil ama GSF’lerinin bu yönde stratejik bir planı var mı?

Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi olarak, vizyon ve misyonumuzda belirttiğimiz esasların yanı sıra, sanat okuyan gençlerimizin yetenek ve donanımları çerçevesinde realize olabilmeleri doğrultusunda dört yıllık Lisans eğitimlerinin belli dönemlerini Erasmus ve Erasmus+ Programları dahilinde anlaşmalı bulunduğumuz yurtdışından oldukça renome belli akademi ve sanat kurumlarında sürdürmelerine olanak tanıyoruz, hem yurtiçi hem yurtdışında çeşitli sanatsal platformlarınca düzenlenen prestijli yarışmalara katılımlarını destekliyoruz, son derece güzel derecelerle dönenler var, kendileriyle, başarıları ile hocaları olarak çok gurur duyuyoruz, gözlerinden okunan bu olağanüstü heyecanlarını, mutluluklarını kendileriyle paylaşıyoruz.

Aslında bir insana yeni bir şey öğretemezsiniz, siz ona yalnız kendi içinde bir şeyler keşfetmesine yardımcı olabilirsiniz. -Galileo Galilei

Sanat eğitimi veren akademik kurumlardan yetişen tüm gençlerin birer sanatçı olmaları, yaşamlarını serbest sanatçı olarak sürdürmeleri beklenmez, bilindiği gibi dünyanın her yerinde bu böyle, bizler gençlerimize sanatın ne olduğunu, tarihini, felsefesini, malzemeyi, esaslarını, nasıl sanat yapıldığını öğretiyoruz çok özetle – gerisi kendilerinin kreatif zekası ve özgün bakış açılarına kalmış oluyor diyebilirim

Fakülte öğrencilerimiz arasında birden fazla disiplinde faaliyet gösteren sanat eğitmeni, genel bir ifade ile nitelikli sanat öğretmeni ya da belki sanatçı-akademisyen olarak kariyerlerini sürdürmeyi tercih edecek olanlar için hem pedagojik formasyon eğitimimiz hem de yine ancak sayılı üniversitede bulunan – Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitümüze bağlı olarak, yoğun talep gören Lisansüstü (Yüksek Lisans, Sanatta Yeterlilik ve Doktora (Ph.D.) programlarımız da mevcut.

 

 

 

“Sanat, ekmek peşinde koşarsa alçalır”. Aristophanes (Öyle mi gerçekten?)

Bir önceki soru ile bağlantılı olarak; Güzel Sanatlar bölümlerinin her biri, sanatın genel çerçevesinde değerlendirildiğinde, yaratıcılığa, yeteneğe, gözleme dayandığına göre, aslında GSF ni seçmek bir ayrıcalık. Gençlerin mezuniyet sonrası, Aristophanes’in “Sanat, ekmek peşinde koşarsa alçalır.” gibi bir görüşle çelişse de diğer yandan da meslekleri “sanat” olduğuna ve hayatlarını kazanmaları gerektiğine göre; GSF lerinin yaklaşımı nasıl olmalıdır?

Kuşkusuz Leyla Hanım, sizin de belirtmiş olduğunuz gibi sanat okumak, hatta sanatın hangi dalı olursa olsun alanında akademik eğitim almak hatta uzmanlaşmak - bunlar çok ayrıcalıklı süreçler. H.Ü. Ankara Devlet Konservatuvarından çok kıymetli bir hocamın sözünü anımsadım şimdi - bizden birinin derste etüd’ten çok piyese ağırlık verdiğini görünce: “… çocuklar sakın ha salt yeteneğinize güvenmeyin, evet o cevher sizde zaten var ancak üzerine çalışma koymazsanız yalnız yeteneğinizle ilerleme kaydedemez, katiyen bir yere varamazsınız. Sanatçıyı gerçek manada sanatçı yapan o sihirli alaşımda - yetenek %1 ise, %99u da çalışmak, çalışmak çalışmaktır…” derdi. Burada da belki yeri gelmişken şunun altını çizmek gerekir diye düşünüyorum, sanat okumakla, yani sanat eğitimi veren bir Fakülteden mezun olmakla - sanatçı olmak çok farklı şeyler takdir edersiniz ki… Kaldı ki hangi alanda eğitim sürdürürlerse sürdürsünler Fakültelerin tüm mezunlarına dönük böyle bir iş bulma/istihdam etme misyonu var mıdır ya da olmalı mıdır bilemedim açıkçası… Sanki yine kültür-sanat politikaları çerçevesinde çalışılması gereken, titizlikle, derinlemesine ele alınması gereken bir konu gibi geliyor bana daha ziyade.. Şöyle geçmişe bir baktığımızda – üstad Andrea del Verrocchio’nun Floransa’daki atölyesinde yıllar boyu yüzlerce yetenekli genç resim eğitimi aldı, çıraklık, kalfalık yaptı, belli üslupta çok kıymetli tablolar çizdi, uzmanlaştı ancak dünya bir Leonardo tanıdı, öyle değil mi - Rönesans bilgeliğinin vücut bulmuş hali diyebileceğimiz maestro Leonardo da Vinci’yi... Şuraya geliyorum, sanat eğitimi alan sevgili gençlerimiz, mezunlarımız, değerli genç meslektaşlarımız kendilerini durmaksızın yeni bilgi ve sanatsal deneyimlerle donatmalı bana kalırsa… Öyle ya özgürce, ne bileyim akademik çerçevenin dışına çıkmak pahasına deneysellikten çekinmeden yepyeni bakış açıları keşfetmekten korkmamalı, içlerindeki sanatçıyı çok yönlü beslemeli, geliştirmeli ve de bu çerçevede eskilerin sevdiğim tanımı ile – sanatsal manada “nev-i şahsına münhasır” olmak, özgün olmak, “biricik” olmak, deyim yerindeyse, sanatsal imzalarını geliştirebilmek adına çok çalışmalılar… Belki de tek gayeleri, deyim yerindeyse - idealleri bu olmalı gibi geliyor bana… Dolayısıyla belki evet kaba tabirle “ekmek peşinde koşarak” değil ancak neticede hayatlarını bu özel mesleği icra ederken sürdürebilmek adına ulusal ve uluslararası kıymette olabildiğine nitelikli ve de kalıcı işlere imza atmış olurlar diye düşünüyorum…

 

SANAT VE HALK

Sanat; insanlığın düşüncesi!

Kırar prangaları, zincirleri,

O tatlı diliyle ele geçirir,

Onundur Tibet, onundur Ren nehri.

Sanat özgür kılar köle halkları,

Özgür halkları ise devleştirir.

Victor Hugo’nun sanat ve Halk adlı şiirinde belirttiği gibi sanatın icra edildiği ortamdan ayrışması aslında mümkün değil olmamalı, çünkü birbirini beslediği çok net. Sibel Hanım, çok önemli bir kültürel mirası/geçmiş medeniyetlerin ortaya koydukları sanat eserlerinin bulunduğu bir bölgenin/şehrin üniversitesi Akdeniz Üniversitesi nin bu anlamda ayrıcalıklı olduğunu düşünmek yerinde olur ve aslında çok nitelikli bir köprü rolü var AÜ GSF nin. Öğrenciler ve öğretim görevlilerinin bu şehirle, bu şehirdeki sanat ortamları ile kaynaşması konusunda çalışmalarınız ve/veya bu şehrin sanat ortamlarından GSF olarak beklentileriniz nelerdir?

Ne kadar güzel belirttiniz Leyla hanım, gülümsedim çünkü hemen aklıma Kültür Bakanlığımızca 2020 yılının Patara yılı olarak kabul edilmesi şerefine, Güzel Sanatlar Fakültemiz değerli sanatçı-akademisyenlerin katılımları ile, tarih-kültür-sanat ve kent bütünleşmesi ekseninde, Olbia Sanat Galerisinde açtığımız özel Patara sergimiz geldi... Bu gibi spesifik karma sergileri yıllar içerisinde yalnızca güzel kampüsümüzün galerileri ile sınırlamadık, istedik ki sanat doğal olarak kentimizle, Antalya’mızdan hatta kentimizi ziyarete gelen yerli ve yabancı konuklarımızın da meydana getirdiği her yaştan sanatseverlerle buluşabilsin... Fakültemizin misyon ve vizyonu paralelinde, göreve geldiğim yıldan bu yana kurulan dolaysız iletişim ve de hali hazırda var olan sıcak ilişkiler çerçevesinde çok kıymetli yerel yönetimlerin ilgi ve destekleriyle bu gayretimizi büyük ölçüde gerçekleştirme fırsatı bulduk, çabalarımıza devam ediyoruz diyebilirim. Kentimiz içerisinde çok özel mekanlarda sergiler gerçekleştirebilmek, sanatseverlerle bu özel platformlarda buluşabilmek bizleri oldukça mutlu ediyor diyebilirim. Yerel yönetimlerle olduğu kadar, kimi köklü kurumsal galerilerle de gerçekleştirilen protokoller çerçevesinde üniversitemiz üst yönetiminin ve de özellikle Sayın Rektörümüz Prof. Dr. Özlenen ÖZKAN hocamızın çok değerli destekleri ile yolumuzda ilerliyoruz.

Örneğin gençlerimiz, serbest sanatçı olarak ülkemizde ve dünyada isimlerini duyurmak isteyen artık mezuniyet aşamasındaki sevgili gençlerimiz, kendileri için çok özel olan o ilk adımı bu mekanlarda atabiliyor - özgün eserlerinden oluşan ilk kişisel sergilerini bu seçkin platformlarda açabiliyorlar. Bu gibi olanaklara sahip olmak bizler için son derece önemli açıkçası… Kuşkusuz, yerel yönetimlerimizin sanata ve kültüre dair hali hazırda var olan stratejileri kadar, dijital sanat ve teknolojiyi de içine alan yeni, yenilikçi perspektifte oluşturacakları, belki belli beklentiler çerçevesinde ortak akılla yeniden şekillendirebilecekleri sürdürülebilir sanat politikaları ile, şehrin sanatçı potansiyeline dair yerel, ulusal hatta önceden de gördüğümüz bazı çok kıymetli projelerde olduğu gibi uluslararası platform ve projeksiyonlarda birlikte yer almak, Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar fakültesi mensubu hoca ve öğrencileri olarak bizleri her zaman olduğu gibi heyecanlandıracak ve yine farklı yine olağanüstü yine ses getiren işler gerçekleştirebilmek adına olumlu etkileyecek, motive edecektir diyebilirim…

 

Leyla hanım, ilginize tekrar çok teşekkür ederim.

 

Sibel Hanım, bu değerli sohbet için tekrar teşekkür ediyorum. Şahsınızda sizin, AÜ GSF nin tüm öğretim görevlilerine, çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

Bilim ve sanat , takdir edilmediği yerden göç eder.-İbn-i SİNA

Ve tabii…

Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur - Mustafa Kemal Atatürk

 

Sibel Paşaoğlu Yöndem Kimdir?

Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı Müzikoloji Bölümünden birincilikle mezun olduktan sonra alandan duayen isimlerle yurtiçi ve yurtdışında sanatsal ve bilimsel çalışmalarını yürütme fırsatı buldu, İngiltere, Belçika, Macaristan, Rusya Federasyonu, Romanya, Yunanistan ve Bulgaristan gibi ülkelerin müzik ve kültürler arası diyalog eksenli önemli projelerinde çeşitli kademelerinde Türkiye’yi temsilen aktif görevler aldı. 2017 yılında Akdeniz Üniversitesi Akademik Kadrosuna katılan Paşaoğlu, aynı tarihte Güzel Sanatlar Fakültesi Müzik Bölüm Başkanlığına, Fakülte Kurulu ve Fakülte Yönetim Kurulu üyeliklerine getirilmiştir.

2017-2018 Eğitim-Öğretim yılında Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü bünyesinde Müzik alanında Yüksek Lisans ve enstitüde ilk olan Doktora Programları açılması hususunda başarılı çalışmalar gerçekleştirmiştir. Aynı tarihlerde başlattığı uluslararası “Müzik Buluşmaları / Music Meetings” konferans ve performanslar dizisi koordinatörlüğünü üstlenmiştir.

Temmuz 2020'de Güzel Sanatlar Bölüm Başkanlığına, Mart 2021'de ise Akdeniz Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanlığı görevine atanan Paşaoğlu, akademik ve sanatsal çalışmalarının yanı sıra, halen bu görevlerini yürütmektedir. Yabancı dilleri Bulgarca, Rusça ve İngilizce’dir. Yayınlanan bilimsel ve sanatsal çalışmalarından bazıları, “Opera Deyince…”(2009), “Sihirli Topaç” (2010), “Saraydan Sürgüne: Cem Sultan’ın Hazin Öyküsü Üzerine” (2011), “Veda: Urumeli’nden Koparken…”(2011), “Müzik ve Etno-Kültürel Kimlik Üzerine… / Makaleler” (2014), “Müzikal-Kültürel Kimlik Oluşumunda Halk Şarkıları” (2016)

 

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı.

Yorum Yaz


En fazla 500 karakter. 500 karakter kaldı.