İçinden geçtiğimiz çetin süreçte kafayı toparlayıp, gündemden uzaklaşarak bir konu üzerine yazmak çok  zor. Bu yazım öncekiler gibi bilgi paylaşımı üzerine değil , içsel düşüncelerimi sizlerle paylaşmak, belki bir nebze rahatlamak üzerine olacaktır.

Günlük yaşamımıza pandemi lekesi düşüp zorunlu kapanma sürecine girince, çoğumuz birer sosyal medya kullanıcı uzmanı haline geldik. Aslında galiba ruhlarımızı kurtaran da bu  dokunsal renk oldu. Bu süreci şahsım adına uluslararası sanat  platformlarındaki işleri , gezme şansını henüz bulamadığım müzelerde sergilenen eserleri, çeşitli sosyal medya kanallarında paylaşımları olan günümüz sanatçılarını izleyerek geçirdim. Bilirsiniz üretebilmek için önce ruhu beslemek gerekir. Sergilere gitmek hayal olunca , digital sergilerde sörf yapmak hala süregelen sıkıntılı sürecin en büyük ilacı. Şunu itiraf etmeliyim ki ismini sanat platformlarında henüz duymadığım ,olağanüstü  yaratımları olan   genç sanatçıların işleriyle karşılaştım.Bu beni hem çok mutlu etti hem de çok heyecanlandırdı.

Sanat galerilerinin yeni sergi görsellerini takip ederken  ve de elbette bir sanatçı olarak sergileme alanı zorluğu gerçeğini yaşarken   aklıma  bir çok soru üşüşüyor.Yaratım sürecindeki sancıların sonrasında  üretilmişi alıcıyla , sanatseverle buluşturma çabasındaki değişimi ( samimiyeti ) sorgularken buluyorum kendimi…

Bir sanatçı çağdaş sanat pazarında nasıl yer alabilir , nasıl marka olabilir ? Sanat galerilerinin sanatçıların habitatı olma özelliği hala devam ediyor mu? Biz sanatçılar  eserlerimizi galeriler aracılığıyla topluma, eleştiriye, alıcıya  yeterince ulaştırabiliyor muyuz  ? Galeriler  portföylerine yeni sanatçıları ekliyorken ( ki sanıyorum bu artık pek gerçekleşmiyor ) hangi değerlere gore hareket ediyor ?

İstanbul’un keşmekeşinden kaçtığım için uzunca bir süredir Alanya da ikamet ediyorum.Alanya da bulunan tek sanat galerisini pandemi dönemi krizi sayesinde kaybettik, kapandı. Aslında ana sebep pandemi mi yoksa sanata duyulan ilgi ve ihtiyacın galerinin ayakta kalabilmesini  sağlayamadığı için mi sorusu ayrı bir tartışma konusu…Bir süredir İstanbul’da yeniden sergi açıp, işlerimi sanatseverlerle paylaşmak için arayış içindeyken , işleyişin artık  eskisi gibi olmadığını üzülerek gördüm .Daha doğrusu “Sanat Galerisi “ kavramının ortaya çıkışından bugüne gelişine  kadarki değişimiyle yüzleştim.

Galerilerin öncelikli misyonu  sanatçıyı , sanatı toplumla biraraya  getirmek ,sanatçıya ihtiyacı olan tanıtımı , eleştiri ortamını hazırlamak , izleyiciye sanatı duyumsayabileceği , eserlerle doğru iletişim kurabileceği atmosferi oluşturmaktır. Özetle galerinin görevi , sanat eserlerini piyasaya değil , topluma, kamuya  sunmasıdır. Ancak bugün gelinen noktada “sanat piyasası” kavramı galerilerin asli görev tanımlarını değiştirmiş , bir anlamda  meslek olarak “Galericiliğin” estetik rejiminin tükenmeye başladığını da gösterir hale gelmiştir.  Bugün ayakta kalan galerilerin hemen hepsinin online satışa yöneldiğini açıkça görebiliyoruz.Çağdaş sanatların sergilendiği yerler ne yazık ki müzeler dışında bianeller ve sanat fuarları olarak sınırlanmıştır.

İşte tam bu noktada yeniden aynı soruyu sorma ihtiyacı duyuyorum ; bir sanatçı eserini kamu ile paylaşabilmek için , sanat pazarında yer alabilmek için ne yapmalıdır ? Sosyal medyada, ürettiklerimizin dışında özelimizi de tüm açıklığıyla  paylaşmak mı gerekir ? Bu yazdığım elbette bir çok sanatçı için geçerli olmamakla beraber bugün popular olan bir çok yerli yabancı sanatçıların sosyal medya paylaşımlarında gördüğüm için sorguluyorum.Ya da galericilik ruhunu ( elbette böyle bir şans varsa ) yeniden canlandırabilmek için ne yapmamız gerekir ?

Benim naçizane görüşüm ,sanat ile toplum ilişkisinin eski sıcaklığını , samimiyeti kaybettiği yönündedir. Sanatseveri  (alıcıyı), bir eseri önünde dakikalarca izlemeden , sanatçının sergide paylaştığı tüm  eserleri üzerinden izleyene anlatmak istediği temayı , o esrarlı bağı kurmadan  digital platformdan almaya sürüklemek, sanat ile toplum arasındaki ilişkinin duygudan yoksun , finansal bir meta haline dönüştüğünün kanıtıdır.

Yazının girişinde de dediğim gibi bu yalnızca içsel ,uçuşan cümlelerimi sizlerle paylaşma, dertleşme yazısı…

Sizler de konuyla ilgili düşüncelerinizi paylaşırsanız zenginleşirim.

Sevgi ve sağlıkla kalın

Yorumlar

Henüz yorum yapılmadı.

Yorum Yaz


En fazla 500 karakter. 500 karakter kaldı.